Balzac’ın hayat hikâyesi -III-

0
Balzac’ın hayat hikâyesi -III-
Yukarıdaki mektubun külliyen yalan olduğunu söyleyemesek de Balzac’ın öğretmenlerin verdiği vazifeleri yerine getirmediğini, diğer çocuklarla koşturup, oyunlara dahil olmadığını, cezalıyken tek ayak üstünde uzun süre ustaca durabildiğini ifade edebiliriz.

İlk yazımızda Cecile Soulie cinayetini işlediği zannedilen ve hazin bir şekilde giyotinle idama mahkûm edilen Louis Balssa’dan (Balzac’ın amcası) bahsettik. İkinci yazımızda ise Balzac’ın babası Bernard François Balssa ve annesi Anne-Charlotte Laure Sallambier’i tanıtmaya çalıştık. Şimdi Balzac’ın çocukluk ve tahsil yıllarına gideceğiz.

Meşhur heykeltıraş Auguste Rodin, Balzac Heykeli’ni (Monument to Balzac 1892-1897) dikmek için, Fransız edebiyatçının doğduğu yeri, Tours vilayetini baştan aşağı gezmiş “belki onun tipini hatırlatan birini bulurum”diye. Rodin’in en meşhur iki eseri Calais Burjuvaları ve Düşünen Adam’dır. Balzac Heykeli’nin niçin Düşünen Adam kadar meşhur olmadığı da, heykelin görüntüsünden belli. Halbuki Balzac yalnız doğumu bakımından Toursludur.

Balzac, Parislidir, Paris’e aşıktır. Tıpkı Fyodor Dostoyevski’nin romanlarından anlaşılacağı üzere Moskova ve Saint Petersburg’a hayran olması gibi. Büyük sanatçılar, azametli şehirlerden ilham almakta muvaffak olabilirler.

Balzac, Paris’ten başlayıp tüm dünyayı tesiri altına almak ister; onun edebiyatta gözünü diktiği yer, Stefan Zweig’ın söylediği gibi, “mareşallik değil, imparatorluk tacıydı.” Belki de gözünü buraya dikmesindeki sebeplerden biri de Napolyon döneminde doğmuş olmasıydı. Balzac, Napolyon Bonaparte’ın bir resminin altına, “Onun kılıçla sona erdiremediğini ben kalemle tamamlayacağım.” notunu boşa düşmemiştir.

Çocukluğu ve tahsili

Balzac’ın (d. 20 Mayıs 1799 Tours-ö. 18 Ağustos 1850 Paris) çocukluğu bedbahttır; annesi sütü olmadığı için minik Honore’yi, Saint-Cyr-sur Loire adındaki jandarmanın karısına emanet eder, süt anneliğini o yapar.

Dört yaşında Legay isimli okulda okuma yazmayı söker, 1807’de katı disipliniyle nam salmış Vendôme Koleji’nde yatılı kalır. Kolejin kayıt defterinde aynen şu notlara rastlanır: “460 numaralı Honore Balzac, sekiz yaşında çiçeğe tutulduysa da hastalık kendinde hiçbir arıza bırakmadı, mizacı demevidir; çabuk kızar ve heyecanlanır, okula girdiği tarih ise 22 Haziran 1807. İcabında Tours’da oturan babası M. Balzac’a müracaat edilecektir. (…) Okuldan ayrıldığı tarih: 22 Nisan 1813”

Balzac, hapishane kurallarının işletildiği bu okuldaki hatıralarından Louis Lambert isimli kısa romanını yazmıştır. Louis kitabın baş kahramanıdır. Kahramanın okulun müdürüyle konuştuğu sahne hafızamda iyi yer edinmiş. Louis Lambert kolejin bahçesinde, talebelere tavsiye edilmeyen bir kitabı okurken, öğretmen ona, “Bu kitabı okuman hoş değil, anlayacağını düşünmüyorum.” diyor. Romanın kahramanı Louis, “Tanrıya dua eder misiniz öğretmenim?” cevabını veriyor. Öğretmen, “Evet niçin sordun?” deyince de, “Peki tanrıyı anlıyor musunuz?” cevabını alıyor.

“Louis Lambert, Balzac’ın otobiyografisidir.” görüşünü savunanlar var, bu tam doğru değildir. Romancının her bir kahramanı hem kendi, hem de bir başkasıdır. Louis Lambert romanda küçük bir dehadır, Balzac ise küçüklüğünde bitirim ve yaramazın teki.

Loir Irmağı’nın çevrelediği kolejde 300 talebe, dört kısma ayrılır; en küçükler, küçükler, ortancalar ve büyükler. Burada, çocuklar için yemekhane, ders salonları, zindan gibi yatak odaları, parmaklıklarla çevrili camlar yer alır; bütün bunlar Balzac’ın Louis Lambert’ine boğucu gelir. Kolejin eski kapıcısı Pere Verdun, 1872’de “Balzac’ı hatırlar mıyım diye soruyorlar, elbette hatırlarım! Belki yüz kere kendisini kodese tıkmak şerefine nail oldum!” diyor.

Balzac’ın üzerinde Vendome Kolejinin Müdürü Jean-Phlippe Dessaignes’in büyük emeği vardır. Müdür, minik Balzac’ı küçük yaşta edebiyata sevk eden kişidir. Ayrıca kolejin eski müdürü Mareschal-Duplessis de, “Tam iki yıl, haftada dört gün en küçük merdiven altında Balzac’ın hapsedildiğini hatırlıyorum.” demiştir.

Honore, Vendome’dan 1 Mayıs 1809’da annesine aşağıdaki mektubu göndermiştir:

“Sevgili anneciğim,

Babamın müteessir olduğunu sanıyorum. İmtihanlarda çok iyi bir derece elde ettiğimi söylemek suretiyle kendisini teselli etmeni rica ederim. Dişlerimi mendille ovmayı unutmuyorum. Temiz bir defter aldım; müsvedde defterime yazdıklarımı oraya çekiyorum; sık sık mükâfat alıyorum; bu suretle seni memnun edeceğimi sanıyorum. Seni, bütün aileyi ve tanıdıklarımı içten gelen bir sevgi ile kucaklar, öperim. Tourslu olup da mükafat alanların adlarını aşağıya yazıyorum:

Bois le Compte.

Yalnız onu hatırlıyorum.

Seni seven ve sözünden dışarı çıkmayan oğlun.

Balzac, Honore”

Yukarıdaki mektubun külliyen yalan olduğunu söyleyemesek de Balzac’ın öğretmenlerin verdiği vazifeleri yerine getirmediğini, diğer çocuklarla koşturup, oyunlara dahil olmadığını, cezalıyken tek ayak üstünde uzun süre ustaca durabildiğini ifade edebiliriz. Madam Anne-Charlotte Balzac altı yılda oğlu Honore’yi yalnız iki kere ziyaret etti. Nihayet 22 Nisan 1813’de ikinci sömestrinin sonunda ailesi solgun, bezgin düşmüş Honore’yi okuldan aldı. Balzac birkaç ay sonra açık hava ve özgürlüğüne kavuşunca toparlamaya başladı. Ertesi yıl Tours Lisesi’ne kaydoldu. Yıllar sonra edebiyatın mareşali değil, imparatoru olmak için canhıraş çalışacak bu küçük adamın ihtiras ve kibri bu yıllarda dikkat çekti. Genç kalemşor, kardeşlerine “Göreceksiniz çocuklar, bir gün kardeşiniz Honore’den büyük bir adamdan bahseder gibi bahsedecekler. Çoğu gitti azı kaldı…” deyince, kardeşleri de, “Selâm sana büyük Balzac” diyerek eğlendi. Selâm sana büyük Balzac.

Yorum Yazın