Sahte entelektüeller ve gerçek kriz

2
Sahte entelektüeller ve gerçek kriz
Meselenin özü şudur: “İslâm yenilenmez, anlayış yenilenir.” İslâm ebediyete kadar, solmaz pörsümez yenidir. Asıl mesele, ona bakan gözün ve idrakin yenilenmesidir. Bugün kurtuluşun tek yolu, İslâm’a dönmektir. Teorik bilgiyle yetinmeyip pratiğe döken, duayı icrada arayan, hikmetli, çilekeş, samimi bir Müslüman kimliğine ihtiyaç vardır.

İslâm, sadece tarihsel bir yapı değil, canlı ve gelişmeye müsait bir medeniyettir. İlke, doktrin, ahlâk ve estetik açısından özgün bir sistem sunar. Ancak günümüz Müslümanı bu yüce medeniyetin kadim köklerinden kopmuş, derinliksiz, kopyacı ve sathî bir anlayışa sahip olmuştur. Kadim İslâm müntesipleri, manayı maddeye nakşeden, İslâm’ı teori ve pratikte dünyaya haykıran ve yaşadığı çağı aşan kimselerdi. Bugün ise bizler, o yüksek örnekliğin uzağında, kuru ve verimsiz bir hâle geldik.

Modern çağın Müslüman tipi, ne kendi inancının dinamiklerini idrak edebilmekte ne de mukabilindeki düşünce sistemlerinin işleyişine vakıf. Her şey sathî, her şey geçici. Derinlikten, tefekkürden, keyfiyetten uzak, kemiyet hesabı güden bir hayat telakkisi hâkim. Oysa inanç, bir derinlik meselesidir; görünenin değil, görünmeyenin peşine düşmeyi gerektirir.

Sosyolojik Körlük ve Yeni Putlar

Din adına sosyolojik hadiselere nüfuz etmek, meseleleri derinlemesine tahlil etmek çoğu zaman gereksiz görülmekte. Oysa bu durum, son asrın en büyük eksikliklerinden biridir. Batı, bu alanı ustalıkla kullanmış, toplumu tanımış, çözümlemiş ve nihayetinde yönlendirmiştir. Batı, sosyolog İbni Haldun’u iyi analiz etmiştir. Biz ise yalnızca ismini ve “Mukaddime” adlı eserini biliyoruz ancak okumuyoruz, okumaya da gerek duymuyoruz.

Batı, Müslüman toplumları sosyolojik olarak tahlil etmiş; “akıl kültü” dediğimiz, vahyin yerine ikame ettiği seküler akıl anlayışıyla onları kendine benzetmiş ve köleleştirmiştir. Bu anlayış, demokrasi ve laikliği bir yönetim şekli olmaktan çıkarıp bir put haline getirmiş ve İslâm ülkelerine ihraç etmiştir. Özellikle Cumhuriyet döneminde, İslâm’ın eskimez tazeliği ötelenmiş; ihraç ürünleri, yeni bir din olarak addedilmiştir.

Sosyal Denge, Hikmet ve Tenkit Kültürü 

Allah Resûlü, toplumu tanır, kararlarını sosyal dengeyi gözeterek verirdi. Kesin bir nas olmadığında, yaşadığı toplumun ruhuna bakar, ona nispetle hüküm koyardı. Bugünse bu hikmetli bakış terk edilmiş, yerine katı, cansız bir dinî yaklaşım ikame edilmiştir… Hal böyleyken felaha kavuşmak muhaldir.

Eleştiri, bir inşa vasıtasıdır. Buradaki tenkitler buna nispetle yapıcıdır. Müslümanın kendini sorgulaması, nefsini tırmalaması gerekir. Ancak günümüzde yapılan tenkitler, çoğu zaman bilinçsiz ve yıkıcıdır. Bugünkü çöküşümüzün sebebi, yapıcı olmayan kifayetsiz tenkitlerdir. Münekkidi olmayan dava yürüyemez. Oysa Abbasi döneminde Dârü’l-Hikme meclislerinde âlimlerin ihtilafları, ilmi ve medenî gelişimin anahtarı, İslâmî söylemin gelişmesinin vesilesiydi. 

Lokal Anlayış ve Sahte Entelektüeller

İslâm’a muhatap anlayış, ezbere dayalı, tekerlemeci bir yaklaşımla değil dinin derinliğini kavramaya çalışılarak oluşturulur. Oysa günümüzde meselelere lokal bakılmakta, külli bakıştan uzak durulmaktadır. Bu tavır, fikrî çileye katlanmamak için geliştirilen bir savunma mekanizmasıdır. Bu yüzden kolay yoldan âlim, hoca, akademisyen, mütefekkir olmaya heves eden sahte figürler çoğalmıştır.

Böyle bir zihniyet, pısırık edalı, silik şahsiyetli Müslüman tipolojisi üretir. Ve üretmiştir. Bugünün entelektüelleri, kedinin sigara dumanından kaçtığı gibi, üretken ve derinlikli fikirden kaçar. Çünkü çile, üretkenliğin hamurudur, ruhî ve bedenî meşakkat gerektirir. Gerçek entelektüel, fikrin zahmetine katlanan kişidir. Ancak çağımızda, konforlu alanlardan konuşan, fikrin çilesini göze alamayan bir tipoloji çoğalmıştır. Gerçek arayıcılar az, sahte talipliler ise çoktur.

Felsefî İşgal ve Çıkışın Adı

Bu yüzden Batı, dışı süslü ama içi kof felsefi ve sosyolojik terimlerle Müslüman toplumları kuşatmış, zihinsel bir tutsaklığa mahkûm etmiştir. Son iki asırda tankla tüfekle yapamadığını, nefse hoş gelen kavramlarla başarmıştır. Batı’nın dini akıldır; vahyin yerine ikame ettiği seküler akıl. Bu akıl, son yüzyılın Müslüman toplumlarını vahyin dışına çıkartmış ve akla tapınmalarını dayatmıştır. Müslüman toplumlar da bu akılcılığa teslim olmuş, kendi köklerinden uzaklaşmıştır.

Tıpkı Fransız Devrimi’nde aklın kiliseyi yenmesi gibi, bugün de akıl camiyi, cami ehlini mağlup etmiştir. Bu gidişat mukabilinde yapılması gereken, Batı’nın felsefî ve teknolojik boyunduruğunu sadece reddetmek değil; İslâm’ın sahih nakillerini ve yazılı tüm eserlerini Müslüman toplumların ve dünyanın faydasına sunmaktır. Hak adına konuşan, toplumun faydasını gözeten, zamanın ruhuna uygun yeni ve etkili söylemler geliştirmek zorundayız. Zira İslâm, her çağ için taze ve geçerli bir hakikattir.

Teori ve Pratik Bütünlüğü

Bu işe talip olanlar, İslâm’ın dinamiklerini bildikleri kadar, dünyanın gidişatını da bilmek ve değerlendirmekle mükelleftir. Sorunu teşhis ettikleri gibi, çözüm reçetelerini de sunabilecek yetkinliğe sahip olmalıdırlar. Sadece hastalığı bilmek yetmez, tedavi için reçeteyi de yazmak gerekir. Bilgiyle donanmak, ardından bu bilgi yumağını icraya dökmek şarttır. 

Teori ile pratik arasında bir bağ teşekkül etmedikçe kurtuluş hayal olur. Nitekim tüm Resuller, müşriklere karşı vahiyle birlikte aynı zamanda bu vahyi yaşayan ve yaşatan kenetlenmiş topluluklarla meydan okumuşlardır. Teori ve pratiğin kenetlendiği yerde hak, bâtıl tüm sistemlere karşı zafer müjdeler.

Kitabî Miras ve Kurtuluşun Rotası

Kur’an elimizdedir. Geçmiş peygamberler nasıl kitaplarıyla toplumlara meydan okuduysa, bugün bizim de aynı mükellefiyetle hareket etmemiz gerekir. Ancak onun her meseleye cevap veren, insanlığa hakikati sunan mesajını hem manevî hem dünyevî olarak tahlil edecek bir ilim erbabımız yok. Bu sebeple yenilgi kaçınılmaz hâle gelmiştir.

Meselenin özü şudur: “İslâm yenilenmez, anlayış yenilenir.” İslâm ebediyete kadar, solmaz pörsümez yenidir. Asıl mesele, ona bakan gözün ve idrakin yenilenmesidir. Bugün kurtuluşun tek yolu, İslâm’a dönmektir. Teorik bilgiyle yetinmeyip pratiğe döken, duayı icrada arayan, hikmetli, çilekeş, samimi bir Müslüman kimliğine ihtiyaç vardır. Bu sağlanamadığı takdirde, deve iğne deliğinden geçerse kurtuluruz, vesselam!

 

Yorumlar (2)

M.Said

14 Mayıs 2025 Çarşamba 14:03

Kaleminize yüreğinize sağlık, mevzunun künhüne nokta atışı bir yazı olmuş.

Selim Akkaya

15 Mayıs 2025 Perşembe 10:41

Müslümanların pek ilgilenmediği Çok önemli bir konu. Detaylarına girmek gerekir. Devamını bekliyoruz.

Yorum Yazın