Türkiye’nin en önde gelen münekkidleri tarafından “Bir mısraı bir millete şeref vermeye yeter!” denecek kadar övgüye mazhar olmuştur. Ancak o, misyonu gereği durmadan kıvranmakta “ideali aramayla toprağa bağlanmak arasındaki berzahta” çırpınmaktadır. Çilesi, büyük buhrana dönüşmüştür. “Kaldırımlar” onu Abdülhakim Arvasi Hazretleri’nin eşiğine getirmiştir.
Büyük Kapı’nın eşiğinde!
Büyük Kapı dediği bu eşikten geçtikten sonra Anadolu’nun “varoluş harcını yoğurma” misyonunu yüklenecektir Necip Fazıl. O, artık bambaşka bir seviyededir. “Kalemime bereket Efendi Hazretleri’nden sonra geldi.” dediği bu dönemde sonradan “Çile” ismini alacak “Senfonya” şiirini yazar. Varoluş ıstırabı Çile’de heykelleşir. Ve Üstad; “Ver cüceye, onun olsun şairlik, / Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta.” diyerek hayatının yeni devresinin manifestosunu ilan eder. Aşkın sanat, Allah’ı arama sanatı…
Büyük Doğu ve Üstad
Başta Ağaç mecmuası denemesi... Sonra Anadolu’ya mâlolacak bir davanın yapı taşlarının döşendiği Büyük Doğu mecmuası. “Allah ve ahlaktan bahsetmek yasaktır.” Denilerek yazılarının durdurulduğu bir dönem. Sağına ve soluna bakmadan adeta avazı çıktığı kadar haykırmakta: “Mukaddes emaneti ne yaptınız?”
Durun kabalıklar bu cadde çıkmaz sokak!
Elindeki yayın vasıtalarıyla “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” derken insanlığın kurtuluş yolu İslâm’ın bu çağdaki tatbik fikrini, İdeolocya Örgüsü’nü neşreder. İnsan ve toplum meselelerin tümünü kucaklayıcı, tarih muhasebesini sonuna kadar yapmış bu fikriyat, yüz küsur eserlik müştemilatıyla bu çağ İslam diyalektiğinin sarayıdır.
Ve bir aynıyetin birbirine denk iki kanadı
Ve Üstad, son izlerini İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nda bıraktı. O izlere ise “Necip Fazıl’la Başbaşa” isimli eserde rastlamak mümkün. Üstad, bu eser için, “Hakkımda yazılmış tek harika kitap” diye takdim yazmıştı. Mirzabeyoğlu ve Necip Fazıl’ın birlikteliği Yürüyen Büyük Doğu’yu oluşturdu.