Yılmaz Bilgen: Suriye’ye operasyon, bir zorunluluk, hatta hayati bir ihtiyaç

0
Yılmaz Bilgen: Suriye’ye operasyon, bir zorunluluk, hatta hayati bir ihtiyaç
Türkiye, sahada Tel Abyad’dan başlayarak Cerablus’a kadar olan hattı temizlemek zorunda. Kobani de bu kapsamda ele alınmalı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarından sonra Suriye’ye kara harekatı tekrar gündemdeki yerini aldı. Suriye’ye bir kara harekatı bekliyor muyuz, neden şimdi?

Türkiye, geçtiğimiz 10 yılın şartlarını yaşamıyor. Şu an farklı bir durum var. Yeni bir gelişme var. İsrail Lübnan’a saldırıyor. Sessiz sedasız işgal ettiği bölgelerdeki statüyü değiştirdi. Gazze sonrası İsrail, çok geniş bir alanı kontrol altına alarak masaya oturmak istiyor. Böylece işgal ettiği çok büyük alandan az pay vererek 1948 sonrası genleşmesini, harita değişimini devam ettirmek istiyor. Haydutça ne kadar toprak ele geçirirse, kayıt altına aldıracağı da o kadar olacak. 

İsrail, bugün hâlâ sınırları netleşmemiş tek ülke konumunda. Bu durum, herkesin işine geliyor çünkü her yer onlara bir şekilde boyun eğmek zorunda kalıyor. İsrail, sınırlarını genişletmek için sürekli yeni bir alan açıyor: Ürdün’den, Suriye’den, Lübnan’dan, Batı Şeria’dan... Buralarda hep aynı yöntemle, yok ederek dönüştürerek ilerliyor. 

Artık şu bir gerçek; İsrail’in amacı, bölgedeki  istikrarı bozmak. Çünkü bu istikrarsızlığın İsrail’in bölgedeki uzun vadeli projelerine zemin hazırladığı açıkça görülüyor. Eğer Suriye’de istikrar sağlanırsa, toprak bütünlüğü korunursa, PKK ve Şii terör grupları temizlenirse bu İsrail’in planlarına engel olur. Ama Suriye’deki şebbihalar, mezhepçi yapılar ve terör faaliyetleri, İsrail’e alan açıyor.

2013-2014’te Esad bitmişti gidiyordu. Ancak düşmek üzere olan bir rejim herkesin desteğiyle ayakta tutuldu. Bununla birlikte tüm aktörler – İran, Rusya ve Avrupa– Siyonist planların hazırlayıcıları olarak hareket ettiler. Bu yüzden İsrail’in zemin bulması kolaylaştı.

Bu durum, İsrail’in bölgeyi daha fazla kontrol etme planlarına hizmet etti. İsrail, Golan Tepeleri’nden başlayarak Suriye’nin çeşitli bölgelerine uzanan bir işgal hattı kurdu. Bu hat, Suriye’nin bölünmesine zemin hazırlıyor. İran bu projenin en büyük uşağıdır. Zemin oluşturucu unsurudur. Güya Esad’ı destekliyormuş gibi girdikleri sahada SDG adıyla meşrulaştırdıkları bir PKK  terör koridoru oluşturdular. 

Terör koridorunun hazırlayıcısı İran’dır. Herkes Amerika’yı suçluyor SDG, silah yardımları, üs kurmaları... Ama Amerika’ya bu pası veren İran’dır. İran, o dönemde Suriye halkının karşısına çıkmasaydı, terör gruplarını desteklemeseydi, 50-60 bin adamı oraya yığmasaydı, Suriye halkının dediği olsaydı işler farklı olurdu. Oysa Suriye halkı çok basit bir talepte bulunuyordu: Babadan oğula geçen totaliter bir rejim istemiyorlardı. Kendi iradelerinin yansıdığı bir yönetim talep ediyorlardı. 

İran “direniş hattı” falan deyip de Suriye halkının iradesini gasp etti. Bu durum din ya da mezhep anlayışıyla açıklanabilir mi? Bu düpedüz İsrail’e zemin hazırlamaktı. Tekrar söylüyorum genelde hep Amerika’yı suçluyoruz ama bu işin asıl babası İran’dır. Çünkü Amerika Suriye’ye 2015’te geldi. 2011’den 2015’e kadar bütün bu işi yürüten Kasım Süleymani’dir. PKK ve diğer terör unsurlarının bölgedeki varlığının, terör koridorunun babası Süleymani’dir. Amerika’nın bölge valisi Brett McGurk 2015’te geldi.


 

Suriye’de İran’ın Amerikaya pas verdiğinden bahsettiniz. Aynı şekilde Lübnan’ın İsrail tarafından hedef alınmasında İran’ın pası söz konusu değil mi?

İsrail’e zemin açan, “meşruiyet zemini” oluşturan İran’dır. Aynı durum Irak için de geçerli. İsrail’in “Arz-ı Mevud” hayalini gerçekleştirmek için Kürdistan planını devreye soktular. 2016’da Kürdistan’da bağımsızlık referandumu yapıldığında İsrail bayrakları sallandı. İsrail herkesin bildiği gibi Irak’ın kuzeyinde çok güçlü. Bu sürecin hazırlayıcısı da yine İran’dır. İran, halkı “Şiileştirmek” adına, İsrail’e ve bölgenin dış müdahalelere açık hale gelmesine zemin hazırladı.

Ne yaptı? Suriye’de Hüseyniyeler kurdu. Yıllarca gidip geldiğimiz bölgenin camileri, Hüseyniye’lere çevrildi. Bölgedeki okullar Şii tedrisat kurumlarına çevirildi.. Üniversitelerden ilkokullara kadar bu ı değişiklik gerçekleştirildi. Ancak sonuç olarak bölge halkı bu durumdan kaçtı. 13 milyon insan evini ve köyünü terk etti. Zaten 19 milyon nüfus vardı. Geriye kalan 5,6 milyon insan da İsrail’in çıkarları doğrultusunda dönüştürülüyor. İran, Suriye’nin hepsini Şii yapsa ne olur? İran bu durumla övünüyor. “Suriye’yi, Irak’ı, Lübnan’ı  Şiileştirdik, Yemen’de kurtarılmış bölgemiz var” diyor. Ama en son dönüp baktığınızda, kazanan hep Siyonist işgalci rejim oluyor. Maalesef işin özü bu aslında.

Peki Suriye’ye dönecek olursak, Türkiye bir operasyon yapacaksa, olası hedefler nereler olacak?

Bugün sahada çok başka bir durum var. Eğer yapılanlara göz yumarsan  İsrail diyor ki: “Suriye’yi dört parçaya böleceğim. Bir Kürt, bir Alevi, bir Sünni ve bir de Dürzi koridoru.” Dört parçalı Suriye…  Bu bize Filistin’in parçalanma hikayesini hatırlatıyor. Önce küçük adacıklar oluşturdular, sonra bu adacıkları yutarak bugünkü İsrail haritasını oluşturdular. Aynısını şimdi Suriye’de deneyecekler.

Bunu seyredersen bu süreç sadece Suriye ile sınırlı kalmayacak. Türkiye’nin güneydoğusu ve bölgenin diğer parçalarını kapsayacak şekilde ilerleyecek.  Büyük Kürdistan, Büyük İsrail projesidir. İsrail’in Kürtlere hiçbir şey vermeyeceği, hatta onlara ihanet edeceği ortada.İsrail’in gazına gelirlerse Kürtlerin sonu Filistin’den de Gazze’den de kötü olacak. İsrail’in Müslüman Kürtlere vereceği hiçbir şey yok. 

 

Genel itibariyle Türkiye’de Kürtler kardeş biliniyor. Ben bir Türk olarak Kürdü kardeş biliyorum. Ama İsrail’in Kürtlere bakışı çok farklı. Selahaddin Eyyübi’yi unutmadılar. Batıdaki Yahudiler Kudüs’le ilgili hala Selahaddin Eyyubi’nin intikamını almak istiyorlar. Bugün Kürtleri Araplara, bölgedeki diğer milletlere düşman etmek ve işgalcilere işbirlikçi bir ırka dönüştürmeye çalışıyorlar. PKK ve diğer Kürtçü unsurlar bu planların parçası. Bu projeler için çok sayıda vakıf ve fon kurulmuş durumda. Adım adım bu hedeflere ilerliyorlar.

Şimdi, bu vasatta elin kolun bağlı durursan, en azından Tel Rıfat’ı, Münbiç’i, Ayn İsa’yı temizlemezsen, Süleyman Şah Türbesi’ni eski yerine götürüp orada tekrar varlık göstermezsen, Fırat’ın doğusunu ya da Çelebi’yi, hatta Kobani’yi ve Kamışlı’yı güvenli hale getirmezsen, iradeni ortaya koymazsan sonuçta bu durum ileride sana daha büyük sorunlarla geri döner. Bu yüzden kararın zamanlaması çok kritik.

Operasyon, bir zorunluluk, hatta hayati bir ihtiyaç. Bu terör unsurlarının temizlenmesi gerekiyor. Halep’ten, Kobani’den, Cerablus’tan Tel Abyad’a kadar olan hatta terör unsurlarını temizlemek şart. Kobani orada durdukça, Cerablus ile Tel Abyad arasında Urfa’dan dolanarak bu hattı geçemezsin. Kobani’yi normal şekilde alıp özgürleştireceksin ve bu hattı Suriye halkına teslim edeceksin. Bu hattı bağlamak Türkiye için stratejik bir zorunluluktur.

Tabii ki nihai hedefte Kamışlı ve Amude gibi yerler de var. Şu an için Rümeylan da tehlike altında. Ancak bu noktada siyasi gelişmeler ve Amerika faktörü çok önemli. Türkiye, Amerikan üsleri ve Amerikan askeri araçlarının bulunduğu bir bölgede operasyon yaparak Amerika’ya doğrudan savaş ilan edecek durumda değil. Bunun için diplomatik yolları, siyasi ve askeri güvenlik zeminlerini hazırlaması gerekiyor. 

Türkiye, sahada Tel Abyad’dan başlayarak Cerablus’a kadar olan hattı temizlemek zorunda. Kobani de bu kapsamda ele alınmalı. 

Rusya, “Türkiye sınır ötesi operasyon yapamaz, bedeli ağır olur” diyor? 

 Rusya’nın burada bir konuşma hakkı yok. Rusya’nın Suriye’de meşruiyeti yok, çünkü kendisi zaten işgalci. 13 milyon Suriye halkını yerinden eden, onların yerine yerleşen bir Rusya, nasıl o toprakların geleceği hakkında konuşabilir?

Ne Rusya’nın, ne Amerika’nın, ne de başka bir ülkenin, Suriye halkının iradesine müdahale etme hakkı vardır. Türkiye’nin söylediği çok net: Suriye halkının kendi iradesi tecelli etmelidir. Suriye halkı ne istiyorsa o olsun. Biz devlet ve millet olarak bunu en başından beri savunuyoruz.

Ekip Haber

Yorum Yazın