Heyecanlı, uzun boylu, Latin olmasına mukabil Asyalıyı andıran çekik gözleri, daima sinek kaydı surat, muzdarip ve aynı zamanda kendinden emin, nazik bir tebessüm, mütevazı bir şahsiyet Gustavo Dudamel.
İnsanı dehşete düşüren havalar vardır, fırtınanın kendini gösterdiği, etraftaki nesnelerin darmadağın olduğu, gökyüzünün kapandığı, güneşin çekildiği ve bir anda kasvete büründüğü. Rüzgârın kontrolsüz gel-gitlerine mukabil, bu fırtınalı havada uçurtma uçurmak isteyen birisi varsa, o da şef Gustavo Dudamel’dir. Şef sahneye çıkmadan evvel, orkestra salonunda tıpkı bahsettiğimiz gibi bir vaziyet oluşur. Dudamel, o havanın içerisinden süzülmek için, Simon Bolivar Orkestrası’nı oluşturan çiçeği burnundaki kardeşlerinden destek alır.
Gustavo Dudamel dünyanın en genç klasik müzik oluşumunun yani “Simon Bolivar Orkestrası”nın en başarılı sanatkârlarından birisidir, belki de ilki. Simon Bolivar Müzik Vakfı’nın bünyesinde –diğer adıyla El Sistema (1975)- bulunan bu orkestranın içerisinde 400 bin genç müzisyen barınıyor. Venezüella merkezli vakfın, 286 akademik merkezi var. El Sistema’nın bünyesindeki 400 bin gencin, 300 bini yoksulluk sınırının altında hayat-memat mücadelesi veriyor.
Bu dünya çapındaki sistemi hayata geçiren Şef José Antonio Abreu, kurduğu yapıyla alâkalı şöyle söylüyor: “Birlikte çalıştığımız çocuklar için müzik saygın bir geleceğe giden neredeyse tek yol. Yoksulluk, yalnızlık ve üzüntü isimsizlik demektir. Orkestra ise neş’e, motivasyon, takım çalışması ve başarı isteği anlamına gelir.” Jose Antonio aslında bu ifadelerle kendi sisteminden bahsederken, Gustavo Dudamel’in hayatını da özetliyordu. Gustavo müziğe olan tutkusu ve yeteneğiyle, El Sistema’nın yetiştirdiği yüzbinler arasından sıyrıldı. Babası Óscar Dudamel, oğlu henüz büyümemişken Venezüella’da yerel bir orkestrada çalıyordu. Gustavo emeklemeyi bırakıp, yürümeye başlar başlamaz, babasının ritimleriyle dans etmeye başladı. Mâlum Latinler için dans, kültürlerinin bir parçasıdır. Hatta Gustavo Dudamel bu dediğimizle örtüşen şu cümleleri sarf etmiştir: “Dans ve ritim Latin müziğinin bütünüdür. Ben de bu çeşniyi müziklerime katmayı deniyorum. Ayrıca Simon Bolivar Orkestrası (El Sistema) ile ilişkim müziğin ötesinde, burada gerçek dostluk var. Buradaki insanlarla birlikte büyüdük. Bir gün Beethoven’in senfonilerinden çalmayı hayal ediyorduk.”
Bu yolun yarısındaki adam şimdi dünyanın çeşitli yerlerinde orkestralar yönetiyor; hem de burnunda gençlerle birlikte. Şimdi meşhur bestekârların eserlerini -Beethoven dahil- dinletirken elindeki “baton” ile sadece orkestrasını yönetmiyor, yoksul ama neş’eli bir çocuk gibi birlikte büyüdüğü kardeşlerinin kötü hatıralarına sihirli değnekle dokunup güzelleştiriyormuşçasına his veriyor.