Ücretli eğitim bu dünyadan mı?

0
Ücretli eğitim bu dünyadan mı?
Elif Sönmezışık Aydın, Milat gazetesindeki köşe yazısında, eğitim dünyasında ücretli eğitimin toplum üzerindeki etkilerini ele aldı.

Eğitimin kapitalist yaklaşımla sunulmasının aileler üzerindeki baskısını ve toplumdaki sınıf farklılıklarını nasıl tetiklediğini tartışan Aydın, eğitim sisteminin gerçek hayatla olan kopukluğunu sorguluyor. Aydın'ın; eğitim kurumlarının, borsa simsarları gibi çalıştığı günümüzde, başarıya odaklanan gençlerin ve ailelerin bu süreçte nasıl yönlendirildiğini irdelediği yazısı:

 

Mevsimi geldi geçiyor. Gençleri başarıya odaklamanın yolları üzerine eğitim kurumlarının reklam kokulu yönergelerinden geçilmiyor. Bu tür motivasyonlar, özellikle okul dönemi başlarında okul veya meslek seçimlerine odaklanan çocuklar, gençler ve ailelere yönelik bir başarı propagandasına dönüşüyor. Elbette bu manzaranın odağında paralı eğitim var.

Ücretli eğitim, eğitilecek çocukları olan ebeveynler için bu dünyadan ayrı, apayrı bir dünya. Eğitim kurumlarını tanıtan temsilciler, serbest piyasa ekonomilerine yönelik yorumcular gibi. Çünkü ikisi de birbirini besleyen birbirinden ayrılmayan iki mecra.

Çünkü eğitim danışmanları aynı bireysel yatırım danışmanları gibi dünyanın savaş, işgal, kıyım, soykırım, insanlığın ortak acıları, hatta toplumun değer yargılarıyla yan yana gelmeyecek ortak söylemin oyuncuları. Sıkıntısız, sorunsuz, kümeyi kişiden ibaret sayan bir kapsülden sesleniyorlar. Orada her şey güvenli. Çocuklar ve gençler için parlak mavi, üstenci bir gelecek var.

Dünya ya da ülke gündeminin dışında bir akış bu. Eğitim pazarı diye bir yer var. Yer yerinden oynasa hatta dünya başımıza yıkılsa da “eğitim sektörü”ne zeval gelmiyor. Korona döneminden hatırlıyoruz, aile-sistem-okul işbirliğiyle sınavlar ölüm kalım meselesinin önüne geçercesine eğitimin odak noktası olmaya devam etmişti. Bu durumda bilhassa ücretli eğitimin önüne ne geçebilirdi? Salgın kapatmalarının ardından işler kaldığı yerden devam etti.

Çünkü aileler de devam etmesini istedi. Sınavlar sürsün istedi. İşi gücü dara düşmüş olsa da -belki normaldi de- okullar, sınavlar dara düşemezdi. Gelecek için -gelecekten kasıt birlikte bir gelecek değil, evlat odaklı ferdîyetçi bir anlayış- her türlü sıkıntıya değerdi. Ailenin bütün fertlerinin aynı evde buluşması alışıldık değildi, çoğu anne baba okullar açılsın diye kamuoyu baskısına katkı sundu.

Hâlbuki salgın, 21. yüzyıl toplumları için en ağır tecrübelerden, yüzleşmelerdendi. Akıbeti belirsizdi. Savaş ve kıtlık görmemiş halklar, yokluğun ve yoksunluğun ayak sesleriyle sınandı. Ekonomik darboğazın ezdiği nefisler, kanaatkârlığa yaklaşarak yeni bir tekâmülle tanıştı. Hastalığın alıp götürdüklerinden geriye çok şey kaldı. Müsrifliğimiz ve doğaya yönelik hazırlıksızlığımız yüzümüze vuruldu. Beklenmedik şekilde hızlı bir eğitimden geçtik.

Ama eğitim sistematiği içinde hiçbir şey aksamasın diye bütün şartlar seferber edildi. İlk feryat özel okullardan geldi. Ekonomik darboğazları üzerine gündem yapıldı. Eğitimde “olağanüstü hâl” kabul edilemez bir durumdu. Aileler de okullar açılsın baskısıyla önemli bir görev üstlendi. Bu da eğitim sektörünün başını çekenlere önemli veriler sundu. Aileler son kuruşuna kadar seferber olup çocuklarının iyi bir eğitim alması için bütün imkânlarını seferber etmeye hazırdı.

Elbette iş bu kadarla kalmıyor.

Dünyanın bütün gündeminden kopuk ücretli eğitimin toplumları sınıf ayrılıklarına -adı konulmasa da- yönelttiğini sahada gözlemliyoruz. “Kolejli” sıfatının seçkinciliği tetiklediğini kabul edelim. Devlet kurumlarında eğitim görenlerle sokakta dahi buluşturmayan bu ayrıştırma, birbiriyle kaynaşmaya yanaşmayan katmanların inşa ettiği başka bir gelecek çiziyor.

Özel okullar, ortak müfredat ve ortak kitap konularında da inisiyatif sahibi. Toplu sınavlardaki başarı için verilmesi gereken eğitimler dışında kalan sosyo-kültürel temellendirme farklı formların peşinde. Özel okulların ideolojik temsilleri bu noktada önem arz ediyor. Özellikle lise döneminde kendini fark ettiren ideolojik temsil iddiası yüzünden farklı aile, kültür ve inanç sisteminde yetişmiş çocuklar, burslu okuyabilecekleri iddialı okullardan vazgeçmek zorunda kalıyorlar.

Eğitimin insan yetiştirmekle ilgili yeterliliğinin sorgulanmadığı, hayat ve insanlık için katma değer üretme başarısının göz ardı edilip aşağılandığı bir zamanda eğitimin kalitesi ve başarı meselelerini nasıl konumlandıracağımız sorusunun cevabı belli. Çok kazandıran, güç odaklı, saygınlığı yüksek bir mesleğe yönlendirecek alt yapı vaat eden her eğitim merkezi dikkate alınabilir!

O zaman eğitim bir arena, kurumlar cephe, çocuklar da savaşçı mı kabul edilmeli?

Eğitim sisteminin masaya yatırıldığı ve tartışıldığı bir süreçte, borsa simsarları gibi eğitim kurumları temsilcilerinin televizyonlarda arzı endam ettiği günümüz dünyasında ücretli eğitimi, şartlarını, getirip götürdüklerini tartışmanın tam zamanıdır.

“Eğitim dünyası dünya hâllerinden bu kadar kopuk olmalı mıdır?” sorusu üzerine durularak eğitim kurumlarının verdiği sosyo-kültürel eğitimin yeterliği ve hayata katılım noktasında şuurlandırıp şuurlandıramadığı meselesi konuşulmalıdır.

 

Elif Sönmezışık Aydın, Milat Gazetesi, 31 Ağustos

Yorum Yazın