Muhalifler Şam’ı da ele geçirerek büyük ölçüde Suriye’de hakimiyeti sağladı. ABD, Suriye’deki olaylarla alâkalı “Bu bizim meselemiz değil” açıklamasında bulundu. Rusya da çekiliyor. Suriye’deki olayları nasıl yorumluyorsunuz?
Suriye’de yaşananlar bir devrimdir; ilk önce bunu söylemek lâzım. Bütün dünya bir devrime şahitlik etti. İkincisi; Suriye’de olup biten hâdiselerde bütün dünya amiyane tabirle şapa oturdu. Çünkü, devrim birdenbire gül gibi açtı. Kimse bunu beklemiyordu. Bu işin arkasında “şu mu vardı, bu mu vardı” diye bir şey aramaya gerek yok. Suriye’de, Filistin’de, Müslümanların on binlerce masum çocuğu öldü. Bunu Allah görüyor değil mi? Neticede dünyada her ne oluyorsa, Allah’ın emri ve izniyle oluyor. Kimse kendi iradesiyle küçük bir çakıl taşını bile yerinden oynatamaz. Allah izin vermedikçe… Allah muradını bu tarafa vermiş, İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu yıllar önce ne demişti; “Rüzgâr kıbleden yana esiyor…” İnsanlar bunları unutuyor, sanki ABD, İsrail “tanrı”ymış gibi konuşuyor. Öyle olsaydı, Afganistan ve Vietnam’da ABD rezil olmazdı. Daha geriye gidelim, Kore Savaşı’nda bile rezil olmazdı. Bu adamlar sürekli oyun kuruyormuş da, onların istedikleri oluyormuş gibi salaklıklara gerek yok; “salaklık” diyorum, bunu özellikle vurguluyorum. Müslüman, Allah’a, kadere iman eder.
“Sünni Müslümanlar, çivisi çıkmış dünyanın boşluğundan yararlandı”
Her şey Allah’ın elindedir. Demek ki burada Sünni olan Müslüman kesim dişlerini bilemiş, hazırlığını da yapmış. Büyük ihtimalle bu işin arkasında Türkiye de var. Güzel bir şekilde boşluğu gördüler; dünya çivisi çıkmış vaziyette olduğu için fırsatı değerlendirdiler. Kimse elindekine sahip çıkamayacak kadar zayıf durumda, her kesimin kafası karışık. Hazır dünyanın stabil sistemi bozulmuşken, “Biz de kendi istediğimizi yapalım” dediler ve yürüyüverdiler. Bitti!
“Dünya sistemi çöktü, kaos var!”
Burada hâdiseyi askerî ve siyasî olarak açıklamak çok kolay. Zaferin niçin kolay olduğunu değil, bugüne kadar neyi beklediklerini sorgulamak lâzım asıl. Ona da İsrail-Hizbullah çatapatını cevap olarak gösteriyorlar; İsrail ile müttefik gibi görünmemek için beklediklerini söylüyorlar. Tamam, bu bir izah diyelim; bence geç kalmışlardı. “Zamanı geldi” diyerek yola çıktılar, “ABD’de seçim olmuş, Trump gelince ne yapacak?” bütün dünya onu bekliyor; Avrupa karmakarışık, “Rusya ile biz savaşmayalım” diyen bir kesim de yükseliyor. Bunlara “aşırı sağ” diye damga vuruyorlar da; bunlar ırkçılar falan değil. NATO’ya karşı olanlar, “Rusya ile savaşmayalım” diyenler… Kendi değerlerine göre daha muhafazakâr insanlar. Eski klasik Avrupalı olmak isteyen insanlar bunlar… Yâni bunlar Alman ırkçısı, Fransız ırkçısı değiller. Bunların içinde ırkçı dediğin devede kulaktır, o kadar az bir kesimdir. Bu salgında kapanmaya karşı olanlar, “dünyada illuminati komplosu var” diyenler yükseliyor. Güney Kore’de bir sıkıyönetim hikâyesi çıktı, olmadı. Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol sıkıyönetim ilân etti, elinde patladı. Burası ABD’nin arka bahçesi değil mi? Yürütemiyorlar artık… Dünya sistemi çöktü! Tam bir kaos var.
“Hamas’ın başlattığı Aksa Tufanı’nın değerini anlamadılar”
Hamas, bu düzeni bozan çok stratejik bir hareket yaptı. İşte “bu işin arkasında daha başka güçler vardır” diyorlar. Velev ki vardır, ne yapalım?.. Müslümanlar dünya sistemi içerisinde yer almalarını sağlayacak dışarıda bir müttefik bulmuşsa ve kazanıyorsa ben bunu alkışlarım! İş oyunun sonunda hangi taraf galip gelecek sorusuna geliyor. Müslümanların hem askerî hem de siyasî olarak nasıl bir yön çizeceği önemli. Kendi düzenlerini nasıl koruyacaklar. Afganistan’da mücahitlerin zaferinden beri (1989-1990) Müslümanların problemi hep iktidarı ele geçirme davası ve iktidarı ele geçirdikten sonra ne yapacağı davası. Şu an inşallah Suriye’de Müslümanlar kendi düzenlerini kurar diyoruz. “Başarısız olurlarsa, olmazlarsa” filan diyorlar. Kardeşim Müslümanlar hiç olmazsa bir olarak kendi devletlerini bir idare etsinler de… Müslümanlar zaten, İslâm düşmanlarının veya arayı bulan muvazaacıların idaresi altında şahsiyetsiz ve kimliksiz olarak yaşıyor. Batacaksa Müslümanlar, kendi beceriksizliğiyle batsın. Ama kendileri olsun, başkalarının güdümünde değil. Müslümanlar iyi bir ikmân yakaladı.
“Hamas, küresel çapta bir ihtilal başlattı!”
Esed çok kolay bir şekilde gitti. Çünkü Rusların uçakları, İran’ın getirdiği Şii milisler sayesinde ayakta duruyordu. Şimdi İran’ın da başı belâda! Aksa Tufanı ile Hamas İsrail’e dalmış olmasa İsrail peyderpey Hizbullah ile İran’ı da bu duruma sokmayacaktı. Aksa Tufanı domino taşı gibi, etkisi çok fazla olan bir hâdiseydi bu. Adeta küresel çapta bir ihtilal başlattı Hamas. İşte ufukta kopan fırtınanın kıyıya vurması olarak Suriye’de bu devrim gerçekleşti. İsrail, Lübnan’daki anlaşmayla Hizbullah’ın işini bitirmiş oldu. Hizbullah, “her şeyi ben Lübnan ordusuna devrediyorum” derken ne oldu? Dolaylı yoldan ABD ile Fransa’ya devretmiş oldu! İsrail’in önü açılmış oldu, Lübnan’dan bir tehdit görmeyecek artık. Oradan Şam’a yürüyüp, Esed’i de ortadan kaldırıp kendi güdümünde bir “Kürdistan”ı kendine angaje etmeye çalışacak diye beklenirken, birdenbire stratejik bir hamle ile Sünni Müslümanlar Suriye’de devrim yaptı. İsrail, kendi bindiği dalı kesmiş oldu. İsrail’in bindiği dal da İran’dı. Bu denklem ile 40 yıl boyunca Müslümanları idare ettiler. Bir anda Esed de gitti; Müslümanlar burnunun dibine dayandı.
“Bundan sonra düşünmesi gereken düşmanlar!”
Artık İsrail nasıl hayatta kalacağını düşünecek; “ABD, Müslümanlar ile nasıl anlaşma yaparım da İsrail’i ortadan kaldırtmam” diye düşünecek. Bundan sonra düşünmesi gereken düşmanlardır! Tabiî ki burada Müslümanlar ve Türkiye azamî surette bu imkânlardan nasıl faydalanır bunu düşünecek. Burada Türkiye’ye de düşen şöyle bir şey var; Türkiye artık laik ve üniter devlet yerine Müslüman ve emperyal bir kimlikle yeniden inşa edilmeli. Dışarı çıkmışsın madem, “laik üniter” dersen, orası senin toprağın değil öyleyse. Orası Müslüman ülke, sen laiksin o halde senin yine işin yok?..
“Türkiye varolmak istiyorsa Müslüman ve emperyal bir devlet olmalı!”
Artık oralarda varolman kendi hayatını sürdürebilmen için zaruret… Öyleyse varolmanın şartı da şu; artık laik-üniter devlet yerine, Müslüman ve emperyal olman gerek. Belki de devlet böyle bir dönüşüm içerisindedir, inşallah o yola girer. Bu hâdise her yönden bereketli. Tutup da, “arkasında şu var, bu var” diyenlerin laflarına kulak asmaya gerek yok. Yarın Türkiye, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun söylediği gibi federasyon teklifiyle Kürtleri de kendi idaresine alarak, güzel bir barış ile bir şeyler yapabilir. Sonuçta orada Müslüman Kürtler var. Onların önderliğini ele geçirip sahtekarları ortadan kaldırıp, o halkı da kurtarmış olarak, nüfus-petrol ve sair her türlü güç ve imkânlarla problemlerini halletmiş olarak yeniden doğuşunu yaşayabilir.
Batılıların paralı köpekleri kendilerine ne olacağını düşünsün!
Türkiye’de Müslümanların kaybetmesine, kâfirlerin zaferlerine sevinen nesebi gayrisahihler, kökü dışarıda, kuyruğu bilmem neredeki nokta noktalar; şimdi onlar düşünsün “biz ne olacağız?” diye. Allı şallı dedikleri Esed köpeği, böyle düştü! “Barışçıl şekilde devretmek için ülkeden gitmiş!” Yahu ne barışçılı! Milyonla insan yok olmuş, sürgün vaziyetine düşmüş, ülke harab olmuş. Barışçılmış… Müslümanların tepesine tünemiş davul çalan, Batılıların paralı köpekleri kendilerine ne olacağını düşünsün. Müslümanlar da kendi ülkelerinde, “evet sıra size geldi artık” desin, icabını düşünsün.