Dozu tam ayarlandığı zaman her şeye şifa verebilen bir şey... İnsanı sudan çıkmış balık misali heyecanlandırır, böyle dediysek de misale takılmayınız; olur ya bazen avına pençe atmaya ramak kalmış bir yırtıcının ihtirasına ulaştırır insanı. Dili, dini, cismi yoktur; belki putlaştırılmış bütün "anıt", heykelvarî birçok eserin onun yanında esamisi okunmaz. Bazen "yasak"tır, bazen bir tebessüm kadar uzakta. Armonisi gaddar bir imparatorun ihtirasını dindirecek kadar kuvvetli, aklın hududunu aşan bir şey. Bildiğiniz sevgidir bu. Kimi zaman şiddetini ayarlayamayız, ya yetersiz gelebilir yahut da karşısındakini bunaltabilecek kadar fazladır. Miktarını ayarlamak büyük iş. Bazısı kendini bulur sevdiğinde, bazısı da onun dehlizlerinde kendini kaybeder. Şahsiyetini kaybetmek de var işin neticesinde. Hiç olmadık yerde buluverir insan kendini. Riskli şeydir sevmek, hakkını vermek ahlâk ister. Bir mahlukun başka bir mahlukla gönüllerinin birbirine aktığı hâl, sevgi yani. Bu uğurda çıldırabilir, ölebilir ve hatta tarihin seyrini bile değiştirebilir insan.
Stefan Zweig'ın bir eseri sevginin ateşinde kaynayan "Korku" üzerine... Irene henüz yeni evlenmiştir; bir barones kadar saygın, rahat bir hayat idame ettirmektedir. İçtimaî yönden sınıfı hayli yüksek bir adamın eşi olan Irene ilginç bir karar alarak genç bir piyanistin kollarına atar kendini. Gizli kapaklı kaçamaklardan sonra Irene yakalanma korkusuyla başbaşa kalacaktır. Öte yandan mevzubahis gizli ilişkiden haberi olan bir şantajcının ortaya çıkmasıyla birlikte, Irene sırtını döndüğü güzellikleri, çocuklarını ve sadık kocasının değerini biraz da olsa anlayacaktır anlamasına da, onları kaybetme korkusu da ruhunu kemirecektir.
Zweig bu eserinde hazcı hayat tarzını eleştirirken, insanların şuuraltına dair birtakım tetkikler yapıyor. Utanç duyulacak bir şeyin insanı düşürdüğü o vahim durum, aile, karı-koca kavramı, bastırılmış pişmanlık ve huzur gibi meselelerin işlendiği bu eserden bir iktibas: "Irene ölüme götüreceğini bildiği bütün yolları, kendini yok etmenin bütün olasılıklarını aklından geçirdi, sonunda uyku uyutmayacak kadar ağrılı bir hastalık geçirdiğinde doktorun morfin yazmış olduğunu hatırladı. Küçük bir şişenin içindeki bu tatlımsı acı zehri damla damla kullanmıştı, hepsinin alınması halinde insanı uyutarak ölüme götürmeye yeteceğini söylemişlerdi. Ah, sürekli izlenerek yaşamaktan kurtulmak, nihayet huzur bulmak, sonsuza kadar huzur bulmak, artık yüreğinin üzerinde korkunun çekicini hissetmemek!"
Irene kulağa cazip gibi gelen ölüme sığınacak mıdır, kadının aldattığını bilen tehditkâr kimdir, sevgi mi ağır basar yoksa korku mu? İkisi birbirinden ayrılmaz bir şey midir? Kaybetmekten korktuğunuz şeyleri hatırlayınız!