Bu hafta dört mühim şey oldu.
Birincisi, İran’ın milis güçleri Tel Aviv’e füze fırlattı; İsrail bölgesinde “acil durum” sirenleri devreye girdi. Akabinde İsrail de İran’a karşılık vermek için Şam civarındaki Şiî milislerin olduğu yerlere, Rusların iddiasına göre, yetmiş füzeyle operasyon düzenledi; on dokuzu İranlı olmak üzere, kırk iki kişi öldü. İsrail’in vurduğu yerlerde, askerî üsler ve cephanelikler vardı.
Bir başka mesele, Amerika’nın yaramaz başkanı Donald Trump, Amerika’nın 2015 yılında İran ile yaptığı nükleer anlaşmadan çıktığını söyledi ve imzalı kâğıdın elinde bulunduğu o meşhur pozu verdi; eminim içinden, Bronxlu çocukların kendine has tarzlarıyla ettikleri küfürlerden bir tanesini de İran’a savurmuştur. 2015'te imzalanan anlaşmanın ardından IMF verilerine göre 2016'da İran ekonomisi yüzde 12,5 büyüdü. Nükleer anlaşmayla İran ablukasının bir kısmı kaldırılmıştı. Yaptırımlar kaldırılmadan önce günlük 1,1 milyon varil ihraç eden İran bugün, 2,5 varil ihraç ediyor. Avrupa, İran’a anlaşmanın kriterlerini yerine getirdiği takdirde, bir problem olmayacağını taahhüt ediyor. Fakat İranlılar, ellerindeki mevduatı dolara çevirmeye başladılar bile.
Üçüncü ve en ehemmiyetli hâdise ise... Amerika, Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdı. Romantizme, edebiyata lüzum yok. Böylesi bayağılık Edgar Allan Poe’nun hikâyelerinde bile yok. Poe’nun “Diri Diri Gömülmek” isimli hikâyesini bilenler şu minvaldeki cümleyi hemen hatırlayacaktır; “Bir canlının diri diri gömülmesi, dünyada başa gelebilecek en dehşet şeylerden bir tanesidir.” Bilmem kaç milyar insandan oluşan İslâm âleminin yaşadığı hayat, diri diri gömülmekle kıyas edilebilir mi? Birileri söylesin, geçtiğimiz iki asırda, kaç milyon Müslüman öldürülmüştür; sorunun cevabına vakıf olanlar, basit matematikle katliamları hemen durduracaklardır! Bu sorunun cevabını sadece bilmek yetmez. Nasreddin Hoca’nın “bilenler bilmeyenlere öğretsin” fıkrasındaki gibi bir durum söz konusu değil. Katliamlar arttıkça, insanlar ve bilhassa Müslüman geçinenler bayağılaşıyor. Bilmek maalesef yetmiyor, lâzım olan şey “öğren, düşün derinleş!” düsturunu kulağa küpe yapmak...
Portekiz-Lizbon’da gerçekleşen Eurovision 2018 Şarkı Yarışması’nı, İsrailli Netta Barzilai, “Toy” isimli şarkısıyla kazandı. Yani, Trump’ın İsrail’in başkenti ilân ettiği Kudüs’te, seneye Eurovision’u izleyeceğiz, onun altyapısı...
Esasında, Birleşik Krallık temsilcisi Surie’nin “Fırtına” isimli performansı, tombalak Yahudi hanımefendininkinden daha iyiydi. İşte o güzel şarkının sözleri:
Fırtınalar sonsuza dek sürmez, sonsuza dek, hatırla
El ele tutuşabiliriz hep birlikte
Fırtınaya karşı, fırtınaya karşı
Fırtınalar sonsuza dek sürmez, sonsuza dek, hatırla
El ele tutuşabiliriz hep birlikte
Fırtınaya karşı, fırtınaya karşı
Güzel güzel söylüyordu kadıncağız şarkısını, ne mi oldu dersiniz; bir seyirci, perdeyle camın arasında sıkışmış sinek gibi, boşluktan istifade ederek sahneye atladı... Britanyalıyı sabote ettiler.
Kendi ayağına sıkan sahte kabadayı Yahudi için son yakındır:
“İşte masumların kanına duydukları nefretle beslenen huzur bulmaz caniler sürüsü; kurtuldu artık vatan, katillerinin ini dağıtıldı; bir zamanlar zalim ölümün kol gezdiği bu yerden artık hayat ve sağlık fışkırıyor.”*
*Paris’te Jakobenlerin Kulübü’nün yıkıldığı yerde kurulan çarşının kapısında yazan kitabe.
22 Mayıs 2018