Akşam gazetesi yazarı Murat Özer bugünkü "CHP'yi casuslar ne zamandır yönetiyor?" başlıklı yazısında, Ekrem İmamoğlu suç örgütüne yönelik casusluk soruşturmasını yazdı:
"ABD eski başkanı Biden "Erdoğan'ı devirmek için Türkiye'deki muhaliflerle birlikte çalışacağız" dediğinde bu sözlerin altılı masayı oluşturmak için söylenen politik bir müdahale olduğunu sanmıştık. Oysa İmamoğlu ekibinin CIA ile kurduğu temaslar, bunu sadece siyasi destekten ibaret olmadığını, ABD istihbaratının sahada aktif olarak görevlendirildiğini ortaya koydu.
Biden "Bence artık Erdoğan'a karşı farklı bir yaklaşım izlemeliyiz. Geçmişte yaptığım gibi, muhalefetle doğrudan iletişimde olacağım. Bunu darbeyle değil, seçimle yapacağım" demişti. Bu "farklı yaklaşımın" doğrudan CIA elemanlarını seçimde çalıştırmak anlamına geldiğini artık çok daha net görüyoruz.
Türkiye'ye karşı casusluk yaptığı iddiasıyla Temmuz ayında tutuklanan Hüseyin Gün, savcılığa verdiği 262 sayfalık ifadesinde "casus" olduğunu itiraf etmekle kalmadı. İmamoğlu'nun seçim kampanyasında rol aldığını da söyledi. Fakat İmamoğlu'nun kampanyasının başındaki Necati Özkan'la birlikte yürüttükleri çalışmada asıl yetkili kişinin de ismini vermek zorunda kaldı.
Çünkü tuttuğu ajandaları, tüm dijital materyalleri polisin eline geçmişti. Bu arşivi polise veren kişi Hüseyin Gün'le birlikte yaşadığı evinde şaibeli bir şekilde ölü bulunan Seher Alaçam'ın oğluydu. Hüseyin Gün'ün telefonunda, Viktorya dönemi İngiltere'sinden fırlamış tuhaf kostümüyle Seher Alaçam'ın İmamoğlu'yla çektirdiği fotoğraflar bulundu. Belli ki İmamoğlu Hüseyin Gün'e ve geniş bir servete sahip Alaçam'a seçildikten sonra yaptıkları hizmetlerden dolayı makamında teşekkür etmişti.
Dijital materyallerinde çok sayıda yabancı ülke istihbarat servisi mensupları ve üst düzey bürokratların da olduğu 5 bin 697 kişinin kaydı olan Gün'ün, İsrail eski başbakanı Ehud Olmert'ten, İngiliz İstihbaratı MI6'in eski başkanı Richard Moore'a kadar pek çok kişiyle doğrudan temasta olduğu da tespit edildi.
Casusluktan tutuklanan diğer kişi Merdan Yanardağ'ın da hem Gün'le hem de Alaçam'la ilişkide olduğu anlaşılıyor. Yanardağ ifadesinde düzenli olarak Alaçam'dan zarf içinde para aldığını ve Hüseyin Gün'le zaman zaman Seher Alaçam'ın Yeniköy'deki yalısında buluştuklarını da itiraf etti.
Gelelim Hüseyin Gün'ün etkin pişmanlıktan yararlanmak için ismini vermek zorunda kaldığı kişiye. Örgüt hiyerarşisinde Gün'ün de üstünde olan bu kişi sadece CIA'de değil, ABD'nin pek çok istihbarat örgütünde çalışan Aaron Barr. ABD'nin en önemli savaş uçağı olarak bilinen B2-Spirit hayalet ağır bombardıman uçağını üreten ve yıllık geliri 30 milyar doları aşan Northrop Grumman Şirketi'nin istihbarat ve siber güvenlik direktörü olarak görev yapmış olan Barr, gizli bir kişilik değil. HBGary isimli CIA'ye hizmet eden bir güvenlik şirketinin de eski CEO'su.
Dünyanın en meşhur karşı istihbarat ve güvenlik uzmanlarından birisi. Öyle ki, wikileaks belgeleri ortaya saçılıp ABD yönetimi sarsıldığında "sahte belgeler üreterek kamuoyunu yanıltma" görevi bu kişiye verilmişti. Kişisel gizli verileri toplama ve algı yönetimi konusunda ABD'nin hedefe koyduğu ülkelerde büyük operasyonları yönetmesiyle tanınıyor. Hatta bu konularda konferanslar veriyor.
Aaron Bar, İmamoğlu'nun sadece seçim kampanyasını "gizli bir el" olarak yürütmekle kalmamış, İmamoğlu'nun nerede ne konuşacağına, kimlerle görüşeceğine, hangi kitlelere nasıl mesajlar vermesi gerektiğine dahi müdahale etmiş.
Hüseyin Gün itiraflarında bu ilişkiyi şu şekilde özetliyor: "Aaron, İmamoğlu'na iletilmek üzere raporları kendisi hazırlardı. Bu raporlarda İmamoğlu'nun nasıl bir yol izleyeceği ve hangi konulara odaklanacağı kısmını Aaron Barr belirlerdi. Bana göndermiş olduğu raporları ben Necati Özkan'a, o da Ekrem İmamoğlu'na iletirdi."
Şimdi soru şu: İmamoğlu, yabancı istihbarat örgütlerinin bu hizmeti karşılığında onlara ne verdi? Yoksa milyonlarca İstanbullunun kişisel verileri bu hizmetlerin diyeti miydi?"


