“Türkiye, İsrail’in Arz-ı Mevud Planına Darbeyi Vuracak” ve “Rabbani Devrim” yazılarımızda vurguladığımız üzere Türkiye ile terör devleti İsrail arasındaki kaçınılmaz çatışmaya doğru gidiyoruz. Türkiye'nin yeni Suriye yönetimiyle gerçekleştirdiği askeri anlaşmalar çerçevesinde Suriye'de kuracağı kara, hava ve deniz üsleriyle alakalı bahisler gündemi meşgul ediyor. Türkiye’ye ait Hisar Hava Savunma Sistemi ve Çelik Kubbe Hava Savunma sistemlerinin Suriye’ye konuşlandırılacağı konuşuluyor.
Bu gelişmeler İsrail terör örgütünü fena şekilde korkutuyor; işgalciler Türkiye ve Suriye'deki yönetime tehditler savurup, Türkiye'nin üs kuracağı yerlerin çevresini bombalıyor. Bunun üzerine Dera'ya karadan girmeye çalıştılar; oradaki halkın direnişiyle barınamayıp defolup gittiler. İşgalci İsrail’in karşısında ne Türk Silahlı Kuvvetleri ne de Suriye ordusu vardı; Siyonist askerlerin karşısında sadece halk vardı.
Oradaki halkla da baş edemeyip zayiat verip geri çekildiler. Endişeleri tam olarak bu, şayet Türkiye Suriye'de hava savunma sistemini kurarsa eskisi gibi havadan rahatlıkla bombalayamayacağı için artık bölgede daha da mahkûm bir hale bürünecekler. Yahudi’nin korkusu Türkiye'nin Suriye'deki varlığını güçlendirmesidir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın öncülüğündeki Türk devlet aklı Suriye’de geri adım atmaz. Türkiye'yi tiyatro oynayan ülkelerle karıştırmasınlar! Bundan dolayı ki Arap basınında "Erdoğan bu konuda net, Türkleri geri adım attıracak hiçbir güç yok, hava üsleri Suriye’de kurulacak" analizleri yapılıyor. Türk devlet aklı dış siyasette hamlelerini nakşederken, içeride de İsrail terör örgütüne hizmet edenleri pasivize ediyor. Son operasyon ve gelişmeleri kesinlikle bir bütün olarak böyle okumak lazım. Bu nispette devlet aklı içerideki Yahudi uşaklarını ve Batıcıları temizliyor. Bir fırtına yaklaşıyor ve Erdoğan kaleyi içeriden tahkim ederek vaziyet alıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve kurmayları; Yavuz Sultan Selim Hân ve Selahaddin Eyyubi'nin siyasi anlayışını tam manasıyla içselleştirerek hamle yapıyor. Erdoğan ve kurmayları; İstanbul merkezli Şam-Kudüs bağlantısını kuvvetlendirmeye gayret ediyor. “Dün Ayasofya, bugün Emevi, yarın da Mescid-i Aksa” sadece bir slogan değil. Yahudi analistler de hadiseleri bu zaviyeden görüyor; Libya’daki, Kıbrıs’taki TSK varlığı, Afrika ve Ortadoğu’daki siyasetimiz hakkında yazılar kaleme alıyorlar.
Yazımızın konusunun, mesajının, hesaplaşmanın tam kalbinde yer alan Gazze'ye değinmekte iktiza eder. İsrail terör örgütü insanlığın hiçbir şekilde görmediği bir soykırımı gerçekleştirmekte. Gazze için söz bitmiştir, Gazze için slogan bitmiştir, Gazze için yürüyüş bitmiştir. Çünkü Gazze'de un, su bitmiştir. Gazze için artık söz vakti değil, aksiyon vaktidir. Bu manada hakikaten artık Müslümanların sabrı kalmamıştır. Yavuz Sultan Selim Han Hazretlerinin buyurduğu gibi; “Cesaret insanı zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık ise ölüme götürür.” Allah'ın izni ile İslâm âlemi ancak Türkiye öncülüğünde bir mihrakta toplanabilir.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in İdeolocya Örgüsü isimli eserinde yıllar önce yaptığı bir tespit sanki bugünümüze tam uyuyor:
“Bir dünya doğuyor ve bu dünyanın doğuşunda hissedar olmayan milletlere artık içtimâi mânada ölüm ve yokluk düşüyor. Öyle bir dünya doğuyor ki, niçin yaşadıklarını ve ürediklerini izah edemeyen milletlere, yarın, üstünde süründükleri stepleri sulamak vazifesini verecektir. Böyle bir dünyanın doğmak üzere olduğunu ve bütün medeniyet dünyası bütün dâva ve aks-i dâvaları içinde son tekevvün buhranlarını çekerken, bizim biricik kurtarıcı sistemi kendi öz cebimizde kaybettiğimizi bilelim; ve Garp döne dolaşa, bizim kaybettiklerimize gelmeden, biz, dönüp dolaşmaksızın onu kendimizde arayalım!"
Mfk
14 Nisan 2025 Pazartesi 12:44
Bu adamın önünü açın yazıyor hocam site yetkililerine duyurulur