Milli eğitim politikasızlığının getirdiği fecaat!

1
Milli eğitim politikasızlığının getirdiği fecaat!
Her gün önümüze düşen üçüncü sayfa haberleriyle topluma dair umutlarımız biraz daha sönüyor, en iptidai vahşilikler ve ahlaksızlıklar sıradanlaştıkça sıradanlaşıyor. Toplumumuz ideal hayat düzeninden uzaklaştıkça artık ne kadar dibe batılır, çürüme de hangi derekeler aşılabilir bunun canlı örneği haline geliyor.

Şüphesiz otomat bir varlık olmayan insan, en ulvi gayelerin bile bayraktarlığını yapan cemiyetler içinde de kendi iradi hüviyetini tersinden gerçekleştirerek en adi şenaatlerin icracısı olabilir. Fakat genele şamil bir "kötüleşme" süreci hâkimse burada iradeden çok, toplumla karşılıklı etkileşim içinde olan ferdi kötülüğe iten içtimai bir çürümüşlük söz konusudur.

En dar anlamıyla toplum ifadesi olan aile yapısı içinde bile, ebeveynlerin sahip olduğu kültür, eğitim, düşünce, keyfiyet yapısına bakılmaksızın, çocukları üzerinde belli bir gaye, bu gayenin insan tipi ve ihtiyaç duyduğu meziyetleri temin edici bir eğitim tasarrufunda bulunduğunu görürüz. Çünkü, eğitim bir maksada tabidir ve ebeveynler çocuklarını eğitirken bu maksada ve onun insan tipine ulaşmayı gaye edinir. Bu durumda ister kemmiyet, isterse de keyfiyet planında toplumun en ileri hal ifadesi olması beklenen devletin, kendine ait eğitim sistemi ile ulaşmayı hedeflediği ideal toplum yapısı arasında bir ahenk ve iş birliği tesis edememesi, dahası böyle bir şuurluluktan mahrum olması ve nihayetinde rastgeleliğe ısmarlaması beklenemez. Bir marangoz bile çırağını eğitirken ileride kendisini de geçecek, mesleğini sürdürecek bir usta yetiştirmeyi gaye edinir.

Hal böyleyken, tıka basa dolduğu için her beş yılda bir af çıkarmak zorunda kaldığımız cezaevleri, uyuşturucu kullanımının ortaokullara kadar düştüğü narkotik verilerimiz, her köşe başını tutan meyhanelerimiz, ayağa düşen fuhuş karnemiz, sokaklarımızı saran örgütlü haramilerimiz, melunlaşan rüşvet çarkımız vesaire ile ülke manzaramıza baktığımız zaman eğitim gayemiz hakkında toplumu ifsat etmekten başka maksadı olmayan bir şer ocağı mı demeliyiz yoksa zengin amcaoğluna haset eden köylü edasıyla “Batılı muasır medeniyetlere ulaşmalıyız!” zırvasından başka söyleyecek sözü olmayan sefih gayesizliğini mi görmeliyiz?

İnsanı diğer varlık nevinden ayıran haslet, onun ahlakiliğidir. İnsan haricinde her şey "ne ise o" tabiiliği içinde var olup giderken insan kendi tabiatını "olması gereken"i gerçekleştirmeye çalışan iradi yanında bulur. Hayat dış şartlarla kendisini dayatırken, insan kendi duygu ve düşünceleri ile karşı koyar ve sistemleştirip ideoloji haline getirdiği duygu ve düşünceleri ile ideal cemiyet düzenini tesis eder. Müslüman Anadolu için bu ideolojinin adı, İslam'a nispetle oluşturulan Büyük Doğu-İbda dünya görüşüdür.

Kendisine Asr-ı Saadet’ten başka örnek tanımayan, fil dişi kaldırımlarda birbirine çarpmadan yürüyen, herkesin birbirinden emin olduğu, her ferdin cemiyeti sırtında taşıdığı, dünyayı ahiretin tarlası olarak gören ve bu vasfı sebebi ile de bütün zaviyeleri ile imar tasası çekilen üstün insanların ideal düzen tasavvurudur. Yoksa bunun tersi son 150 yıllık, babanın evladına güvenmediği, herkesin birbirinin gözünü oymaya çalıştığı, hırsızlığın, soysuzluğun, pezevenkliğin maharet addedildiği, sanayileşmiş ülkelerin ucuz iş gücü olmuş mevcut halimizdir.

Müfredat değişikliğinin söz konusu olduğu bu demlerde, her şeyden önce bu milletin duygu, düşünce ve inanışına nispetle nasıl bir cemiyet yapısı istediğimize ve ona ulaşmakta insan tipi de dahil ihtiyaç duyduklarımızı temin noktasında eğitim sistemimize ne tür roller yüklediğimize karar vermeliyiz.  Tabiri caizse her yönü ile gayr-i milli olan bu sistemden kurtulmalıyız. Ancak bundan sonra körebe oynamaktan kurtulur ve ayakları yere basan bir eğitim sistemine kavuşuruz.

Düzen kötülük üretiyor maalesef; manzara ortada, bunu görebilmek için müneccim olmaya gerek yok. Mevcut eğitim sistemimiz bu halimize su taşımaktadır. Dolayısıyla her şeyden önce bu dünyada cenneti mi yaşayacağız yoksa cehennemi mi, cevabını vermemiz gereken biricik soru bu… Toplumumuza bir buçuk asırdır dayatılan hazcı Batılı hayat tarzı memleketimizi intiharın eşiğine getirmiştir.  Bu halden kurtulabilmek için bir an evvel köklerimize dönmeli, kendi ideal medeniyetimize rehberlik eden üstün ideolojinin refakatinde devlet mefkûremizi yeniden dizayn etmeliyiz.

Eğiticilerin eğitime muhtaç halleri, çocukları körelten sınav sistemi, milyonlarca mezunu ıskartaya çıkaran şuursuzluk hali, ticarethanelere dönüşen eğitim kurumları, her bakan ile beraber değişen istikrarsız müfredatlarımızı, eğitimdeki fırsat eşitsizlikleri gibi meselelere ancak daha sonra ve mevcut bu gayenin muhakemesi altında bakılabilirse yol kat edebiliriz.

 

 

 

Yorumlar (1)

Bahadır Yılmaz

13 Haziran 2024 Perşembe 13:54

Lgs, Yks derken çocuklarımızı sütçü beygirine çevirdiler. Hem de niçin, milyonlarcasının nihayetinde işsiz, umutsuz kalacağı koca bir hiçlik için.

Yorum Yazın