Mehmet Cafer Varol yazdı: İsmailağa'yı marjinalleştirmek

0
Mehmet Cafer Varol yazdı: İsmailağa'yı marjinalleştirmek
Araştırmacı-Yazar Mehmet Cafer Varol, Mahmud Efendi Hazretleri’nin mirası İsmailağa ve ona saldıran mâlum şahsın neler yapmak istediğine dair bir yazı kaleme aldı.

Varol, İsmailağa ve Çarşamba’nın sadece Türkiye için değil, İslâm dünyası için de ehemmiyetli bir mevki olduğunu vurgulayıp Asya, Afrika, Avrupa ve Hatta Amerika’dan bile ilim talebelerinin buraya geldiğini söyledi.

Yine Varol, İsmailağa’nın itibarına dil uzatanların cemaati marjinalleştirmeye çalıştığını şu sözlerle ifâde etti: 

“Mahmut Efendi ve selefleri büyük meşayihin attığı temeller üzerinde dimdik ayakta duran ve zihin yapısı net bir camiayı birinci seçenekle marjinalleştiremezsiniz.”

Malum şahsın İBDA fikriyatına mensup kişileri “terörist” göstermeye çalışmasını da işleyen Varol, “Tek başına İbda’yı hedefe koymanın muhtemel sakıncalarının gayet farkında idi. Bu yüzden İşid ve İbda-C Terör örgütleri diyerek yan yana asla gelemeyecek iki yapıyı bir arada zikretti. Böylece İbda’yı savunmak isteyen herkesi İşidçilikle itham edebilirdi. Oysa bu iki hareket taban tabana zıt iki hareket… İşid tekfirci, harici bir hareket iken; İbda, Sünni, Sufi, Maturidi ve Hanefi bir hareket idi. İşid, İbda’yı tekfir ederken ikisi nasıl aynı cümlede telaffuz edilebilir.” sözleriyle, kendisiyle çelişen fitneciye cevap verdi.

Editoryal müdahale etmeden yazının tamamını veriyoruz:

“Uzun bir süredir malum şahsın İsmailağa Camiasından kendilerine biat etmeyen şahsiyet ve kurumlara karşı itibar cellatlığını müşahede etmekteyiz. Bu itibar cellatlığı birkaç gündür bambaşka bir boyuta ulaştı. Ne akıl ve ne de vicdanın kabul edebileceği iftira furyası gittikçe şiddetleniyor. Merkez Tekkeyi bütün hile, desise ve sahtekarlıklara rağmen ele geçiremeyen malum şahıs, ateşi gün geçtikçe sönen fitneyi tekrardan gürleştirme peşinde. Bir yandan ilmi halkalar düzenleniyor, bir yandan hadis icazetleri İslam aleminin her tarafından muteber Ehl-i Sünnet ve Tarikat erbabından şahısların katılımı ile ilim talebelerine tevzi ediliyor.

İsmailağa ve Çarşamba’nın sokaklar uzun bir süredir şahit olmadığı bir seferberlik halini yaşıyor. Bu bölgenin hadis ilimleri için büyük bir merkez haline dönüşebileceği son icazet merasiminden sonra bir kez daha anlaşıldı. Fikri Efendinin irşadı ve rehberliği ile İslam aleminin neredeyse her coğrafyasından binlerce ilim talebesi Çarşamba’ya gelip Sahih-i Müslim rivayet meclisine katıldı. Memleketin doğusundan ilim talebesi Kürt kardeşlerimiz, batısından ilim talebesi Türk kardeşlerimiz, Asya’dan, Afrika’dan, Avrupa’dan ve hatta Amerika’dan dahi ilim talebeleri Mahmud Efendinin Halifesi Hasan Efendi Rahmetullahi Aleyh adına tarikatın yeni şeyhi Fikri Efendinin işareti ile düzenlenen bu büyük mecliste bir araya geldi. Vahdet ruhu perçinlendi.

Filistin ve Gazze başta olmak üzere ümmetin dertleri üzerinde ulema istişare etti, dualar edildi. Emsaline az rastlanır bir vahdet ruhu vardı mecliste. İlim talebeleri alim ve arif zatların rivayet isnatlarına meclise katılarak bağlanmış oldu. Bu azim hizmet şüphesiz şer odaklarının güdümünde fitne hareketini başlatan odakların yaktığı ateşe bir su döktü. İsmail Ağa Merkez tekkesini marjinalleştirmek isterlerken bütün ümmet uleması şeyh efendiye misafir oldu. Makamını ve hizmetini katılımları ile takdir ettiler.

Bir camiayı yok etmenin en kestirme yolu halk ve ulema ile olan bağını kesmektir. Bunu başarabilmek için de o camiayı marjinalleştirmek gerekir. Bunun için de iki yol vardır. İçeriden uç fikirlerle marjinal bir boyuta taşımak ve sonunda camiayı bitirmek. Ya da bu başarılamıyorsa olmadıkları halde marjinal göstermeye çalışmak, iftira yoluyla toplumsal desteğini kırmak. Mahmut Efendi ve selefleri büyük meşayihin attığı temeller üzerinde dimdik ayakta duran ve zihin yapısı net bir camiayı birinci seçenekle marjinalleştiremezsiniz. Bu durumda önünüzde ikinci seçenek kalmaktadır. Bu da iftira atarak o algıyı oluşturmak ve toplumsal desteği kesmek ve devlet için tehdit teşkil ettiği zannı oluşturarak devlet eliyle o camiayı yok etmektir.

Malum şahıs Hasan Efendi henüz hayatta iken ilk adımları attı. Şeyhliğini kabul ettiği bir zatı inkâr etti. Böylece isnat kopacaktı. Zira Hasan Efendi’nin şeyhliğini kabul etmek aynı zamanda onun bırakacağı halifeye de zorunlu biat durumunu doğuracaktı. Silsileyi koparmak köklerinden koparmak demektir. Köklerinden kopan bir camianın rüzgâr önündeki yaprak misali savrulması içten bile değildi. Bu fitne kısmî olarak başarılı oldu. Nitekim medreselerindeki statüleri sarsılır diye korkan bazı müderrisler, dervişin içinden en son çıkan hastalık makam sevdasıdır kelamını doğrulayacak şekilde riyaset beklentisi olanlar, sosyal medya vaizleri ve cühela zümre bu fitne ateşinin katıkları oldular.

Bu fitne hayra da vesile oldu. Merkez tekke ile dimdik duran, fitne eleğinden geçtiği halde sarsılmayan bir kadro, şuurlu bir zümre ortaya çıktı. Bunlar benim dışardan yaptığım gözlemlerin bir neticesidir. Dolayısıyla fitne amacına ulaşamadı. Bundan sonra camiayı bitirmek için marjinalleştirme ve devletin radar sistemlerini yanıltıp yanlış hedefe çevirme hamleleri başlattılar. Mahmut Eren Hoca üzerinden diyalog ve fetö iftirasıyla çok önceden bir furya başlatmışlardı. Onu iyi tanıyan insanlar gülüp geçmiş ve fitne kursaklarında kalmıştı. İkinci hamleyi ise İbda üzerinden yapmaya çalıştılar. İbda, 28 Şubat postmodern darbesinin asıl mağdurları idi. Kişisel inisiyatifler yapılmış bazı eylemler köpürtülerek bütün bir camiaya mal edilmiş ve büyük bir kıyım ve zulüm furyası başlatılmıştı. İbda hareketi teslimiyet yerine dimdik durmuş ve ağır işkencelere rağmen duruşlarından taviz vermemiş ve 28 Şubat zihniyetine boyun eğmemişti. Oysa kendisi bile aynı sürecin kurbanı olduğunu söyleyen, o dönemde cezaevi yatan aynı şahıs, 28 Şubat cuntasının ve onlara hizmet eden kalemşörlerin o dönemde Müslüman şahsiyet ve camialara yönelik yapılan operasyonlara meşruiyet zemini oluşturmak için yazdırdıkları haber, dönemin gazete manşetleri ve iftiralarına sarıldı.

Tek başına İbdayı hedefe koymanın muhtemel sakıncalarının gayet farkında idi. Bu yüzden İşid ve İbda-C Terör örgütleri diyerek yan yana asla gelemeyecek iki yapıyı bir arada zikretti.Böylece İbdayı savunmak isteyen herkesi işidçilikle itham edebilirdi. Oysa bu iki hareket taban tabana zıt iki hareket… İşid tekfirci, harici bir hareket iken; İbda, Sünni, Sufi, Maturidi ve Hanefi bir hareket idi. İşid, İbdayı tekfir ederken ikisi nasıl aynı cümlede telaffuz edilebilir. İbda’nın en fazla uyguladığı şiddet seksenli ve doksanlı yıllarda sosyalist ve faşist çetelere karşı Müslümanlar adına bir nefsi müdafaa iken, İşidin yaptığı kıyım ve kırımları herkes biliyor. Nitekim bu çete ve yapıların devlet eliyle bir şekilde sokaklardaki tehditlerinin sonlandırıldığı bir zeminde İbda sadece fikir üretip nesil yetiştirme mücadelesi vermektedir. Şu an ki dernekleri, yayın organları ve faaliyetleri tamamen legal zeminde toplumun insan sermayesinin kalitesini yükseltici faaliyetlerdir. 15 Temmuz’da ortaya koydukları dirayet, öncesinde fetöye karşı tüm propaganda aygıtları ile aktif bir bilinçlendirme gayreti içerisinde olmaları ortadadır. Onlara terör örgütü demek ya da herhangi bir terör örgütü ile yan yana anmak vicdandan soyutlanmaktır.

Malum şahıs, İbdayı hedefe koymasının birkaç sebebi var. Özetle şöyle:

1. 28 Şubatçıların toplum algısında İbda hakkında yaptığı ifsat ve iftiralar henüz birçok insanın zihninde diri duruyor. Bu yalan ve iftiralar alınan beraat kararları ve iftiralara yönelik kaleme alınan yazılara rağmen hala tam anlamıyla silinemedi. Malum şahıs bu kitlelerin tehdit algısını tetikleyerek İbda üzerinden İsmailağa Merkez tekkesine yönlendirmeye çalışıyor.

2. İbda son dönemde hedefine İsrail ve Çin’i özellikle almış bulunuyor. Türkiye vatandaşlığı olan İsrail’e askerlik yapan teröristlerin vatandaşlıktan çıkarılması ve yargılanması için bir inisiyatif aldı ve kitlesel bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklaması büyük bir kesimin desteği ile kitlesel mitinge dönüştü. Bu İsrail lobilerini rahatsız etti. Bunun yanında Doğu Türkistan davasını aktif destekleyerek dernek merkezlerinde Uygur Türklerinin Türkiye’deki temsilcilerini konuşmacı olarak ağırlayarak toplumsal bir farkındalık oluşturmak için mücadele ediyor. Bu hamleler de Çin ekseninde hareket eden Türkiye’deki malum kesimi rahatsız ediyor. Malum şahsın İbdaya saldırarak hedeflediği bir şey de İbda’nın savunma refleksi ile asıl gündeminden uzaklaşarak onlarla uğraşması. Böylece bir taşla iki kuş vurulacak. Hem İbda onların gündemlerine hizmet edecek hem de Çin ve İsrail hesabına ülkede çalışan kesimlerin eli rahatlatılacak.

3. Çamur at izi kalsın felsefesidir. İşid ile kimin ismini yan yana koyarsanız toplum hafızasında bir izi kalır. Bu pkkalıların yıllarca İşid isminin yanına Hüda Par camiasını koymasına benziyor. Böylece Hüda Parın Kürtler içindeki toplumsal tabanını genişletmesine bu şekilde engel oldular. Aynı şekilde İsmailağa, İşid ve İbda-C isimleri yan yana koyulmak suretiyle aslında İşid hedeflenmiyor, İsmailağa ve İbda hedefleniyor. Burada aslında işide hizmet ediliyor. Siz İşid ismini bu iki ismin yanında zikrederseniz işide en büyük iyiliği yapmış ve toplumsal bir destek kazanmasına vesile olmuş olursunuz. Zira bu isimlerin yanında İşid ismini gören kişi de iki tür fikri sapma olur. Bu fikirlerden biri, işidin meşruiyet kazanması, diğeri ise meşru ve istikamet üzere olan İbda ve İsmailağanın meşruiyetine leke ilişmesi. Neresinden tutarsanız tutun bu büyük bir vicdansızlık ve zulümdür. Vebali çok ağır bir şerdir. Dünya ve ahiretini yakmak demektir.

4. Bir diğer sebepte devletin güvenlik sistemlerini ve tehditlere karşı kendisini koruyan radarlarını yanıltarak savunma reaksiyonlarını asıl teröristlere değil de teröristlerin en büyük düşmanı yapılara yönlendirmektir. Devlet eliyle kendisine biat etmeyenleri cezalandırma ve tedip etme hamlesidir. Fetönün yaptığı gibi muhaliflerini devlet eliyle sindirmek ve yok etme girişimidir.

5. Bana göre bütün bu rezil yöntemlere tevessül edilmesinin ana sebebi ise köksüz tarikatlar türetmek ve türeyenlere de meşruiyet alanı oluşturmaktır. Bir tarikatın bir kolu için silsilesiz tarikat mümkün ise, bu durumda diğer kollar içinde caiz olur. Bu yüzyıllardır tarikatların dış sızıntılardan korunmak için büyük itina gösterdikleri silsileleri yıkmaktır. Bu başarılı olursa her yerden ot gibi tarikat türer. İstikamet ve kökten kopuk bu tarikatlar tasavvuf sahasında ve toplum algısında müthiş bir anarşiye sebep olur. Bu anarşi hali tehdit olmaya başlayınca sistemin tehditlere karşı refleksleri devreye girer ve toplum nezdinde meşru gayri meşru hiç fark etmeksizin tüm tarikatlara yönelik saldırı meşru bir hal alır. Değil 28 Şubat, altmış öncesini dahi arar hale gelir toplum. Zira kolları budamak ağacı güçlendirir, ama kökünden keserseniz o zaman kurtulursunuz. Sistemin daha önce yaptığı her hamle dalları budamaktı. Ancak korkarım ki bu sefer dalları budamayacak, zararlı otlar çevrede türedi diye tüm asırlık çınarlarımızı da fırsattan istifade yok edecek. Buna sebep olanlar ise ebedi bir lanete müstahak hale gelecek.

Bütün bunlar bir araştırmacı olarak benim gözlemlerimin eseridir. Bir Müslümana haksız yere iftira etmekten Allah’a sığınırım. İslam Toplumunu zararlı yapı ve şahsiyetlere karşı uyarmak en büyük vazifelerden biridir. Fetö gerçeğini yaşamış bir ülkede ilim ile iştigal eden herkesin bu bağlamda sorumlulukları vardır. Sebepler bizi bazı sonuçlara götürüyor. Bırakılan izler bizleri bir noktaya ulaştırıyor, beşer olarak yanılırsak da Allah’ın bize istikamet vermesini niyaz ederiz.

Yorum Yazın