TİKA artık burada eskisi gibi size lojistik destek sağlamıyor, Diyanet camilere destek vermiyor. Bununla alakalı ne yapılmasını, nasıl bir harekete geçilmesini istersiniz? Biz burada bir taşıyıcı misyon olarak sizin sesinizi oraya aktarmak istiyoruz...
Emirali Ablayev: Bugün içinde bulunduğumuz siyasi, dini, maddi ve manevi durumda Türkiye’deki kurumların (TİKA vb.) yeniden yardım etmesi gibi bir mecburiyet ya da gereklilik kalmadı. Biz 2017 veya 2018 yılında Diyanet’e müracaat ettik. O dönem Büyük Cuma Camii’nin çatısı kapanmış, finansal meselelerden dolayı iç işleri durmuştu. “Gidip kardeşlerimizle konuşalım, caminin içini onlar yapsınlar, hayır demezler” dedik. Ancak maalesef bu iş olmadı. Siyasi vaziyet ve gündemdeki gidişat, dini mevzuların önüne geçti.
Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan herhangi birini buraya davet ettiniz mi? "Gelin yerinde görün" dediniz mi?
Emirali Ablayev: Biz herkesi her zaman davet ediyoruz. Ancak devlet nezdinde gelen giden yok. 14 senedir sadece bazı tüccarlar ve iş adamları iş yapmak için gelip gittiler, sonra onlar da durdu. Bizim burada maddi bir sıkıntımız yok. Rusya devleti çok geniş; çalışmayı bilen insanlar için imkanlar çok. Kırım Tatarlarının zaten çalışmayanı yoktur, çok işbilir bir millettir. Şükürler olsun, kimseden bir şey isteme noktasında değiliz. Ancak İslam alemine baktığımızda, dini meselelerde Türkiye’den başka ibret alacak, fetvanın doğru yanlış olduğuna bakacak başka bir yerimiz yok. Biz hep orayı araştırır, oraya bakarız.
Diyanet, 1994-1998 yılları arasında burada çok güzel çalışmalar yaptı. Adeta dağları taşları aşarak, traktörlerle yol açarak dini hizmeti buraya taşıdılar. Bayağı cami kurdular. Sonradan bir gevşeme oldu ve o hazır yollara Araplar gelip takıldı. 2014’teki siyasi değişikliklerden sonra durum tamamen dönüştü. Rusya döneminde Moskova’daki bir vakıf aracılığıyla Diyanet ile bir anlaşma imzaladık. “Yardımlar açık ve devletler arası olsun” dedik. Gidip Diyanet’te her şeyi imzaladık ama o iş de yürümedi, koptu.
Sayın Başkanımız Mehmet Görmez başkanlık yaptığı zaman vaziyet çok başkaydı, çok iyiydi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmek istediniz mi? Buradan kendisine iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Emirali Ablayev: 2018’de Sayın Erdoğan’ın kapısına kadar gittik ama etrafındakiler görüştürmediler. Ben devlet işine karışamam, o bizim işimiz değildir; ancak misafirliğe varsaydım konuşacak çok şeyimiz vardı.
Ramazan ayında iftara gitmiştik, Meclis binasındaki ofisine kadar vardık. Orada Cevdet Yılmaz ile görüştük, ona çok şey anlattık.
2014 yılında ise Mustafa Bey (Kırımoğlu) ve Çubarov ile birlikte Türkiye’ye gitmiştik. Ahmet Davutoğlu ile görüştüğümüzde bize Suriye örneğini vererek; “Suriye'den 2 milyon mülteci geldi, bağrımıza bastık. Yarın Kırım bombalansa milletiniz nereye gidecek? Evvela millet, sonra devlet” dedi. Milletin selameti için akıllı davranılması gerektiğini öğütledi. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan da Mustafa Bey’e “Akıllı olacağız, Rusya ile çalışılacak” diyerek noktayı koydu. Ben o gün orada kulaklarımla duydum. Yani ‘git otur anlaş. Ben konuşacağım Putin’le. Sen de git oraya ve anlaş...’ Ama olmadı. Siyasete doğru mu gelmedi? Sayılara mı doğru gelmedi? Olmadı...
Kırım’da dini hayat ve hürriyetler ne durumda? Kısıtlama var mı?
Emirali Ablayev: Dini hayat çok güzel; herhangi bir kısıtlama veya hürriyet sorunu yok. Ukrayna zamanında bizi Vahhabilik, Hizbut Tahrir, Selefilik, Habeşilik gibi akımlarla paramparça etmişlerdi. Ben çok giderdim o (Ukrayna dönemi) bakanlığa. Derdim ki: Etmeyin, eylemeyin. Ya dedim, bizim örf adetimizde, dinimizde hiç bu yoktu. 1000 senelik İslam tarihimizde bunlar yoktu. Gerek mi bunlar bize? Yok. (Ukrayna dönemi bakanlıktakiler) Diyorlar ki; ‘Demokratız, biz hiçbir şey yapamayız. Biz durduramayız, yasak yetmez.’
Onun için bugün devlet bu meseleleri çözdü. Zaten Hizbut Tahrir yasak. Teröristik bir organizasyon diye onu yasakladılar. Duydular mı, buldular mı, hemen hapse atarlar.
(Rusya ilhakı sürecinde) Biz iki sene çalıştık. 2014’ten 2016’ya kadar ben çok çalıştım. (Hizbut Tahrir gibi akımların liderlerine) Dedim ki: ‘Doğru yolu bulunuz, yapmayınız, etmeyiniz, eyleminiz bu olmamalı.’ Hayır, dinlemediler. Bugün sizin önünüzde konuşuyorum. Yarın Allah’ın huzurunda da aynısını konuşacağım. Ne yapmışsam onu konuşacağım, onu söyleyeceğim. Ama dinlemediler. “Yok” dediler. “Olmaz.” “Bizim kendi yolumuz var. Biz kendimiz, resmi olarak, kendimiz işimize bakarız.” İşte bakıyorlar...
Kırım’da müftülüğünüz neler yapıyor? Sosyal hayata nasıl yansıyor müftülüğün projeleri?
Geçmiş dönemde Türkiye’den Diyanet Vakfı buradaydı, Hüdayi Vakfı buradaydı. Medresemizde Hüdayi Vakfı vardı. Onlar içeceği, yiyeceği temin ederdi. Rusya’ya gelinen süreçten sonra zaten hepsi çekildiler. Bugün medreselerimiz devam etmektedir. Hafız kursumuz devam etmektedir. Kızlar medresemizde devam etmektedir.
Camiler meselesine gelince… Ukrayna vaktinde cami kurmak için köydeki insanlar, ilçedeki insanlar gelirlerdi. “Müftü Bey, bize sponsor gerek. Cami kurmak niyetimiz var, isteğimiz var” derlerdi. Ben de “Tamam, sponsor çıkarsa kurarız” derdim.
Ama (Rusya ilhakı dönemindeki) 2014 senesinden sonra kimse sponsor aramıyor. Köydeki insanlar, ilçedeki insanlar hepsi toplanıyorlar. Ben şaşırdım ya. O zaman neydi de bugün ne oldu? Aynı millet, aynı toplum, aynı yer. Bir şey değişmedi ki. Tek devlet değişti, bayrak değişti. Bugün insanlar camileri kendileri kuruyor.

Mehmet Görmez hocamızın emeği büyüktür; Seyit Settar Camii projesini o başlatmıştı. Ukrayna döneminde 9 sene izin alamadığımız binaya, Rusya idaresi gelir gelmez onay verdi ve külliye kısa sürede tamamlandı. İsmail Gaspıralı’nın okul binası meselesinde de benzer durumlar yaşandı; Meclis o binayı bize vermedi, sonunda bina viran oldu. Rusya gelince evrakları doğrudan müftülüğe teslim etti.
Kırım’da FETÖ faaliyetleri yürütülüyor mu?
Bahçasaray’da bir okul vardı. Onların elindeydi o okul. Oradan gittiler. Rusya gelince kimse kalmadı. Onlar hemen gittiler. Kendileri gittiler yani bir zor kullanan olmadı. Var olamayacaklarını düşündüler. Tabii onların istihbarat onlara bilgiyi verdi. Ve onlardan birdenbire kimse kalmadı gittiler.
Türkiye ile dini anlamda bağlarımız son yıllarda geriye gitti. Mehmet Görmez’den sonra bizimle 11 senede 10 defa ‘alo’ diyen olmadı. ‘Nasılsınız?’ ‘Neyiniz var, neyiniz yok?’ diye soran olmadı. Belki de burada İslam 100 sene geri gitti. Arkada kaldık. Neden? Çünkü güven yok. Eğer bana bugün buradaki devletin, yaşayanların bana güvenleri yoksa yaşadığımın ne manası var ki? Sen güvenmiyorsun... Bu senin dostun, bu da güvenmeyecek...
Şimdi bugün, ben kimseye gidip diz çökmedim. Kimseye yalvarmadım. “Biz böyle böyleyiz, bizi alınız, bizi yapınız, bizi ediniz, bize öyle olsun böyle olsun” demedim. Yok dedim, olamaz. Başbakanla görüştüğümüz zaman ben dedim ki: Bu odada 15 sene içinde kaç defa başbakanlarla görüştüm. Ama size söyleyeyim, ilk defa papazlar davet edilir, yeni başbakan tayin edilince oturur, “Muftü Bey, ne problemlerimiz var” diye yazar, yazar, yazar… Ama Allahu Ekber, orada görüş de yok, yapış da yok, o işler hiçbir şey olmaz. Ama dedim, “Siz geldiniz. Bugün benim için ilk yerde duran bir kelime söyleyeceğim size. Benim için en birinci yerde duran şey şereftir ve güvendir. Ne pulunuz gerek, ne paranız, hiçbir şeyiniz gerekmiyor.”
Dedi ki: “Benim için de aynı.” Tamam dedi... El sıkıştık. O kadar. Kimse bana yalan konuşmadı. Bana söylediği şeyleri yapmadık, olmadı, etmedi diyen bir şey hiç olmadı. Ben de aynıyım. Ben yalan söyler miyim din adamı olarak? Hayır. Hiç, hiç bana yalan öğretmedi kimse.
Yarınımız ne olacak, nasıl olacak, bilemem. Hiç bilemem.
2014’te Putin Kırım’a geldi. Yalta’da denildi ki bütün toplumlarla görüşecek... Bana telefon açtılar, dediler ki: “Müftü Bey, seni de davet ettiler. Sen de geleceksin.” Peki dedim. Çıktık, arabamıza oturduk. Dediler ki arabalar kalacak, otobüsle gideceksiniz, bizim arabamızla. Tamam dedik. Hepimiz indik, geldik Yalta’ya. Sırayla herkes bir şeyler soruyor, konuşuyor. Sıra bana geldi. Dedim ki: “Sayın Cumhurbaşkanı, benim tek sualim var, bir isteğim var. 15 senedir burada müftü olarak çalışıyorum. Ama bizim iki bayramımız var; Ramazan ve Kurban. İki bayramımızda da spor salonunda namaz kılıyoruz. 15 senedir ben orada namaz kıldırıyorum. Toprağımız var ama 15 senedir kurmaya imkânımız olmadı. İzin vermediler.” Bana baktı ve dedi ki: (Kırım’ın 1954’te Ukrayna’ya bağlanmasına atfen) “Yok kardeşim, 15 sene değil, 50 senedir bekliyorsunuz.”
Ve Putin Yalta’da bize Büyük Cuma Camii’ni yapma sözü verdi ve yaptı.
Bizim kimseden korkumuz yok, tek amacımız milletimizin selametidir. Allah’tan başka kimseye güvenmem. Ve bildiğim doğrudan dönmem.


