Hilal Kaplan: Filistin direnişi masada değil ama sahada hâlâ belirleyici

0
Hilal Kaplan: Filistin direnişi masada değil ama sahada hâlâ belirleyici
"Bu zirve masaya kalıcı bir çözüm getirmeyecek, ama masanın nerede ve kimlerle kurulacağını belirleyecek. İsrail'siz yapılan bu toplantı, 7 Ekim sonrası dönem için zemin yokluyor. Filistin direnişi masada değil ama sahada hâlâ belirleyici."

Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan bugünkü Filistin Zirvesi'nin kurucu sütunu Türkiye başlıklı yazısında, Mısır'da gerçekleşen Gazze Zirvesi'nin bir sonuç zirvesi değil, bir jeopolitik ağırlık testi zirvesi olduğunu yazdı: 

"Sadece 7 Ekim öncesini hatırlayın. Hamas'ın adı neredeyse hiç geçmez, öldürülen Filistinliler bile tek tük haber bültenlerine konu olurdu. Arap devletleri İsrail ile normalleşme sırasına girmişti. Dünyanın Filistin diye bir derdi yoktu, çoğunlukla haberi bile yoktu.
Bugün ise Hamas ile İsrail arasındaki anlaşmayı kayıt altına almaya ABD Başkanı bizzat geliyor. Batı Avrupa ülkelerinden katılmayan devlet başkanı yok gibi. Körfez ülkeleri temsilcileri ve uluslararası pek çok kurumun liderini de sayarsak 30'dan fazla lider, Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde tek bir amaç için bir araya gelmiş bulunuyor.


GAZZE KASABINA ERDOĞAN ENGELİ
Öncelikle uçaktaki sıcak gelişmeden başlamak istiyorum. Cumhurbaşkanımızın da bulunduğu uçak Mısır'a iniş hazırlığı yaptığı sırada soykırımcı Netanyahu'nun zirveye katılacağı haberi geldi. Başkan Erdoğan'ın 67 bin kişinin katili ile aynı masaya oturmasını elbette kimse beklemiyordu.
Netanyahu'nun amacı, arkasına Trump'ı da alarak Mısır'daki Barış Zirvesi'nde şov yapmaktı. Uçakta gelişmeleri takip ederken Başkan Erdoğan'ın "Netanyahu varsa ben yokum" dediği bilgisi geldi. Bu açıklama Netanyahu'nun planını da suya düşürdü.
Henüz resmi bir açıklama yapılmadı ama bize ulaşan ilk bilgiler soykırımcı Netanyahu'nun Mısır Barış Zirvesi hamlesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan döndüğü yönünde. Başkan Erdoğan'ın uçakta başlattığı telefon diplomasisi Gazze kasabının Mısır'daki kirli planını da engellendi.

İYİMSER YAKLAŞMAK ZORUNDAYIZ
"Uluslararası Barış Zirvesi", çatışmanın sahadan masaya devrolduğu bir döneme değil, masanın sahayı yeniden şekillendirmeye çalıştığı bir evreye işaret ediyor. Bu sebeple mezkûr zirveye "barış" sözcüğünün yine Batılılar tarafından kullanılan elverişli bir kelime oyunu olup olmadığını görmek için temkinli bir iyimserlikle yaklaşmak zorundayız.
En azından şimdilik bu tabloyu naif biçimde "Ortadoğu'da barış arayışı" olarak görmekten ziyade "yeni düzenin kurucu yüzleşmesi" olarak ele almalıyız. Hem samimi biçimde soykırımı bitirmek isteyenler, hem soykırımı çıkarları doğrultusunda kontrollü bitirmek isteyenler, hem de soykırım sonrası fotoğrafı dizayn etmek isteyenler aynı zirvede diyebiliriz.
Bu denklemde Türkiye'nin konumu kayda değer biçimde farklılaşıyor. ABD'li temsilcinin teşekkür listesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın adını ilk sıraya koyması, Ankara'nın dosyayı sadece arabuluculukla değil, sonuç üretme kapasitesiyle taşıdığını tescilliyor. Aynı şekilde Katar Emiri ve Mısır Cumhurbaşkanı da bu mimarinin zorunlu sacayakları olarak kayda geçmiş durumda.
Diplomasinin vitrini gibi görünen bu buluşmanın sahaya dönük somut çıktısı ise garantörlük mekanizması olacaktır. AFP'nin geçtiği bilgiye göre ABD, Mısır, Katar ve Türkiye zirvede bir "Garantörlük Belgesi" imzalayacak. Bu yapı yalnızca ateşkesin gözetimini değil; esir takasını, insani yardımların güvenceye alınmasını, geçici yönetim formüllerini ve savaş sonrası yeniden inşayı kapsayacak şekilde kurgulanıyor. Masada resmî olarak bulunmayan aktörlerin (İsrail, Hamas, Filistin Yönetimi) geleceğinin de bu dört ülkenin ağırlığı üzerinden çizileceği öngörülüyor. Türkiye'nin bu belgeye taraf olması, 7 Ekim sonrası düzenin kurucu aktörlerinden biri olarak tescil edilmesi anlamına geliyor.

ZİRVEDEN NE BEKLEMELİYİZ?
Şunu görmek gerekiyor: Bu buluşma bir sonuç zirvesi değil, bir jeopolitik ağırlık testi zirvesidir. Kim sahada hangi sözü geçirebilecek, kim esir takası, ateşkes, geçici yönetim, insani koridor ve güvenlik düzenlemeleri konusunda rol üstlenecek, bunlar şekillenecek. Türkiye- Katar-Mısır üçlüsü, şu an "konuşan değil konuşturan aktör" pozisyonunda. ABD bu tabloyu resmen tescillediği için, sahadaki Rusya-İran ekseninin kartlarını güncellemesi kaçınılmaz hale geliyor. Zirvenin bildirisi diplomatik bir metin olabilir ama asıl mesaj ikili temaslardan ve servis edilecek fotoğraflardan okunacak.
Kanaatimce gerçekçi beklenti şu olmalı: Bu zirve masaya kalıcı bir çözüm getirmeyecek, ama masanın nerede ve kimlerle kurulacağını belirleyecek. İsrail'siz yapılan bu toplantı, 7 Ekim sonrası dönem için zemin yokluyor. Filistin direnişi masada değil ama sahada hâlâ belirleyici. İran içeride değil ama ruhuyla orada. ABD moderatör ama tek patron değil. Avrupa vitrine çıkıyor ama kendi içinde bölünmüş durumda. Türkiye ise iki blok arasında değil, masanın kurucu sütunlarından biri olarak konumlanıyor. Böyle bir tabloda barıştan önce yeni güç mimarisi konuşulur. Beklenti "çözüm"e değil, "oyunun yeni sınır çizimlerine" odaklanmalı."

Yorum Yazın