Bu perspektif içerisinden baktığımızda AP’de önemli oranda değişiklikler var. Avrupa Halk Partisi (EPP) 185 koltuk, S&D (Merkez Sol) ise 137 koltuk aldı. Avrupa Muhafazakârlar ve Reformcular Partisi (ECR) 73 koltuk kazandı. Yeşiller (Greens/EFA) 19 koltuk kaybetti; bu da sürprizdi. Pekiyi bu tablo ne ifâde ediyor?
AP seçimleri neyi ifâde ediyor?
Avrupa Parlamentosu’nda 27 ülkeden 185 milyon seçmen oy kullandı. Bu yapılan oylamaların sonucunda 27 ülke için 720 koltuk tahsis edilmiş. 720 vekil belli oldu, dizayn edildi. Nüfus esaslı bir dağılım var; örneğin 720 kişilik AP’de 96 Alman, 81 Fransız, 76 da İtalya’nın olduğu bir dağılım var. Nüfus bazlı olduğu için en fazla ağırlığı yaklaşık 100 sandalye ile Almanya tutuyor. Aslında Türkiye’yi AB’ye istememelerinin sebebinin de en büyük gerekçesi nüfusa yönelik dağılım. Türkiye AB’ye üye olduğu takdirde, Fransa ve İtalya’dan daha fazla sandalyeyi hak edecekti. Tabiî ki bunlar bir “Hristiyan kulübü.” Parlamento içerisinde Almanya’dan daha fazla sandalyeye sahip bir Türkiye’yi istemediler, istemeyecekler de. Bundan sonra da çok fazla değişen şey olmayacaktır diye düşünüyorum. Parlamento’da sağ ne kadar mevzi kazanmış olsa da hâlâ Avrupa Halk Partisi ve Yeşiller ve Merkez Sol’un kendi arasında oluşturabilecekleri bir birlikteliği görmek mümkün. Dolayısıyla “AP’de yapılan seçimleri ırkçılar kazandı, yandılar bittiler” tam olarak doğru değil, tam öyle değil. Yine de aşırı sağ partilerin oy kazandığı ve aynı zamanda da Avrupa’nın merkezini temsil eden partiler ile, kıtanın aşırı sağını temsil eden partilerin oylarında değişiklikler yaşanıyor.
Fransa’daki hâdiseler ve Le Pen’in yükselişi
Fransa’da aşırı sağcı Le Pen yüzde 31,5 oy aldı. Yâni, Fransa’da her üç seçmenden biri Le Pen’e oy verdi. Le Pen’in 31,5 oy aldığı fakat sistemden dışlandığı Fransa’da, şu an başkanlık koltuğunda oturan Emanuel Macron ise yüzde 15 civarında kaldı. Bu tabloya bakıldığında, Macron’u rahatsız ederler tabiî ki. Dolayısıyla sistemi rahatlatma adına Macron, parlamento seçimlerini yenilemek için bir karar aldı. Bu kararın, Fransa siyasetinde neleri değiştireceğini önümüzdeki süreçte göreceğiz. Seçimlerin ilk turunda genel olarak merkez sağ çok yüksek oylar alıyor. İkinci turda ise yüzde 51’lik oy isteniyor, bizdeki başkanlık sistemi gibi. Macron, popülist söylemler ile “Gerekirse Ukrayna’da sahaya müdahale edebiliriz” demişti. İşte gelinen süreçte yüzde 15’lik bir oy aldı. Fransa’da sürekli dışlanan Le Pen ise yüzde oyunu 31,5’e çıkarttı.
Seçimlerin Türkiye’ye tezahürü…
AP seçimlerinin Türkiye’deki tezahürüne gelirsek… Önümüzdeki süreçte yükselen aşırı sağın gücünü kısıtlamak, budamak maksadıyla aşırı sağdan daha aşırı söylemler dile getirebilecek merkez sağ ve sosyal demokrat ve yeşillerden isimleri duyabileceğiz. Bunlar öncelikli olarak Türkiye’de geçen sene yüzde 52,8 oy alarak cumhurbaşkanlığını tekrar kazanmış Recep Tayyip Erdoğan’a ve Müslümanlara yönelik söylemler kullanacak.
AP ve Almanya
Hristiyan Demokratlar (CDU) eski Batı Almanya’da güçlü. Aşırılıkçılar (AfD) ise Doğu Almanya’da güçlü. Selim Atalay, “etrafa ayar verirken bir arpa boy alamamış bir Almanya tablosu” tesbitinde bulunuyordu. Gerçekten tabloya baktığımızda, Doğu ve Batı’nın ayrılığını seçim sonuçlarından görebiliyoruz. Batı’da Hristiyan-muhafazakârlar; Doğu’da ise ırkçı Almanların parlamentoda 75 sandalye kazanması son derece enteresan. Alman Başkan Olaf Scholz’un partisi, ırkçı partiyle aynı oy oranını yakaladı!
Belçika’da istifa geldi
Hollanda’da aşırı sağcı Geert Wilders’in oylarında hatırı sayılır bir artma var. Belçika’da ise ülkenin bölünmesini isteyen Flaman Parti birinci çıkınca Belçika Başbakanı De Croo istifa etti.
AP’deki seçimlerde; dünyada devam eden harpler, pandemiler, ekonomik sıkıntılar, küresel ticaretteki durgunluk, sermaye ve üretimin Batı’dan Doğu’ya kayması ve Avrupa’nın sömürebileceği kaynakların her geçen gün daha da azalmasının payı var. Avrupa’da ne zaman refah seviyesinde gerilese, ırkçılığın yükseldiğine şahitlik ediyoruz.