Ailenin güçlendirilmesi ve korunması, yalnızca bireylerin değil, erdemli ve değerlerine bağlı bir toplumun inşası açısından da elzemdir.
Sağlam bir toplumun temelleri ancak sağlam bir aile yapısı üzerine inşa edilebilir. Aile, yalnızca toplumsal bir yapı değil, aynı zamanda mensubu olmakla şerefyab olduğumuz aziz İslam'a göre de çok önemli bir kurum olarak yerini alır. Bu nedenle aileyi korumak ve güçlendirmek, İslami bakış açısına göre bir ibadet mesabesindedir.
İnsanoğlunun ilk yuvası ve ilk mektebi olan aile, sevgiyi, saygıyı, güveni, dayanışmayı ve dürüstlüğü öğreten yerdir. Aynı zamanda bireyin hem insani hem de İslami değerlerle tanıştığı ilk ortamdır. Bu değerlerin içselleştirilmesi, bireyin karakterinin olumlu yönde şekillenmesine doğrudan katkı sunar.
Aile, doğumdan itibaren bireyi kuşatan, koruyan ve eğiten bir kurumdur. Geleceğin adil yöneticileri, toplumsal huzuru önceleyen kanaat önderleri ve ilayı kelimetullah uğruna mücadele eden İslam davetçileri; ancak sağlam temeller üzerine bina edilmiş aile ortamlarında yetişebilirler.
Ne yazık ki son dönemlerde, aile kurumuna yönelik sistematik saldırılar artmakta, bu saldırıların arkasında ise ailesiz bir toplum oluşturma düşüncesini barındıran ideolojik projeler yer almaktadır. Özellikle sol seküler görüşe sahip kimi çevreler, aileyi kutsal bir kurum olarak görmeyip; dönüştürülebilir ve eleştirilebilir projelere açık bir yapı olarak görmektedirler.
Bu çok tehlikeli yaklaşım karşısında, aile kurumunun korunmasına ve güçlendirilmesine yönelik çalışmaların önemi her geçen gün daha da artmaktadır. Bu kapsamda, aile yapısına verdiği önemle bilinen ve nesillerin devamlılığını İslami temellere dayandırarak savunan HÜDA PAR tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan “Ailenin Korunması ve Sapkınlığın Suç Sayılması”na ilişkin kanun teklifi, bu çabaların somut bir örneğidir. Teklifin yasalaşması, aile kurumunu koruma yönünde atılmış önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda, aile kurumunu koruma yönündeki her girişim; sadece mevcut toplumsal yapının muhafazası açısından değil, aynı zamanda geleceğin duyarlı ve hassasiyet sahibi bireylerinin yetişmesi bakımından da hayati öneme sahiptir. Aileye yönelik tehditlerin bertaraf edilmesi, ancak bu kurumun değerinin toplumun her kesiminde yeniden idrak edilmesi ve aile merkezli politikaların kararlılıkla uygulanmasıyla mümkündür.