Türkiye’deki Müslümanlar ve dünyada İslam Nizamının inşası etrafında

0
Türkiye’deki Müslümanlar ve dünyada İslam Nizamının inşası etrafında
Siyonist dünya düzeninin Müslümanların ele geçirmesi durumunda, ideal bir netice doğurmak yerine, mevcut düzenin yeni aktörlerle devamı anlamına gelebilir. Çünkü köklü bir yapıyı değiştirebilmek, onu yalnızca ele geçirmekle değil; onun ruhunu çözmek, ona alternatif bir dünya görüşü ve sistem önerisi sunmakla mümkündür.

Bugünün dünyasında geçerli olan düzen, Yahudi Siyonizm’inin asırlardır adım adım kurduğu ve ideolojik, ekonomik, kültürel araçlarla tahkim ettiği bir sistemdir. Bu yapı, sadece güç ilişkilerine değil; aynı zamanda düşünce hâkimiyetine, finansal kontrol mekanizmalarına ve kitleleri yönlendirme stratejilerine dayanmaktadır. Peki, bu düzen bir gün Müslüman Türk’ün eline geçerse ortaya nasıl bir tablo çıkar? Bu soru hem geleceğe dair umutları hem de mevcut zaaflarımızı göz önüne seren kritik bir meseledir.

Bir ihtimal olarak, Türkiye’deki Müslümanlar, bu sistemi sadece ele geçirmekle yetinmeyip, onu köklü bir şekilde dönüştürebilirler. Fikrî bir inkılapla, mevcut düzenin zulme dayalı yapısını yıkarak yerine adaleti, merhameti ve hakkı esas alan İslam merkezli bir dünya nizamı inşa edebilirler. Bu nizam, sadece siyasi ve ekonomik bir düzen değişikliği değil, aynı zamanda insanın anlam dünyasına, toplumun yapısına ve devletin işleyişine dair esaslı bir dönüşüm anlamına gelir. Bu noktada Üstad Necip Fazıl ve Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun örgüleştirdiği Büyük Doğu-İbda fikriyatının sunduğu dünya görüşü, Müslümanlar için sağlam bir rehber olabilir.

Ancak bu ihtimalin gerçekleşmesi için sadece niyet yetmez; fikrî donanım, içtimai birlik, kararlı bir aksiyon ve derin bir inanç gerekir. Bugün Türkiye’deki Müslümanların genel durumuna baktığımızda ise, bu donanımdan uzak bir manzara ile karşı karşıyayız. Dinî yaşantı büyük ölçüde bireysel pratiklere indirgenmiş, toplumsal şuura dönüşememiştir. Modernleşmenin getirdiği bireycilik, medeniyet fikrinin zihinlerde silinmesine yol açmıştır. Eğitimden medyaya, fikirden siyasete kadar pek çok alanda Müslümanlar edilgen bir pozisyonda kalmış, küresel oyunu kuran değil, izleyen konumunda olmuştur.

Bu şartlar altında, Siyonist dünya düzeninin Müslümanların ele geçirmesi durumunda, ideal bir netice doğurmak yerine, mevcut düzenin yeni aktörlerle devamı anlamına gelebilir. Çünkü köklü bir yapıyı değiştirebilmek, onu yalnızca ele geçirmekle değil; onun ruhunu çözmek, ona alternatif bir dünya görüşü ve sistem önerisi sunmakla mümkündür. Bu da ancak fikrî bir inkılap, ruhî bir diriliş ve içtimai bir bütünlükle sağlanabilir.

Sonuç olarak; Türkiye’deki Müslümanlar, dünya düzenini dönüştürme potansiyeline sahiptir ancak bu potansiyelin açığa çıkabilmesi için sahici bir hazırlık şarttır. Müslümanlar, fikirde derinleşmeden, birlik olmadan ve aksiyonda kararlı davranmadan bu sorumluluğu taşıyamaz. Eğer bu inkılap gerçekleşirse, bugün zulüm üzerine kurulu olan düzenin yerini, hak ve adaletin esas alındığı İslam Nizamı alabilir. Bu ise ancak saf bir iman, köklü bir fikir ve sarsılmaz bir aksiyonla mümkündür.

Not: Şehadetinin 7. sene-i devriyesinde Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nu rahmet, minnet, hasret ve gıpta ile yâd ediyorum.

"Yaşanmış bir hayat bırakıyorum size bir gün daha tahliye olmuşken hayattan!" 

Yorum Yazın