Müslümanlar, Trump'ın 2016 kampanyasında tartışmasız bir şekilde 1 numaralı düşmandı, belki de Meksikalı göçmenlerden sonra ikinci sıradaydı; 2024’de ise bu durum farklıydı. Trump’ın kampanyası, sürekli olarak Amerikan Müslümanlarını siyasi bir kum torbası olarak kullanmak yerine onlara daha iyi yaklaştı.
Başkan Biden'ın “tartışma krizi”nden çok önce, Müslüman seçmenler büyük ölçüde Gazze'deki soykırıma verdiği duyarsız destek nedeniyle onu terk etmişti.
Aynı Müslüman seçmenlerin birçoğu, başkan yardımcısı Harris'in yarışa girmesiyle bir değişim olacağına dair umutluydu; ancak kısa süre sonra Harris'in Gazze konusunda Biden'dan anlamlı bir şekilde ayrışmayı başaramaması, Filistin asıllı bir Amerikalı destekçinin DNC'de konuşmasına izin vermemesi ve savaş kışkırtıcısı, işkence savunucusu ve Müslüman karşıtı bağnaz Liz Cheney'i benimsemesi nedeniyle hayal kırıklığına uğradılar.
Trump, Gazze de dahil olmak üzere barışı sağlamaya dair belirsiz bir söz verdi. Nisan 2024'te verdiği bir röportajda olası bir ateşkes hakkında "Bitirin bunu ve barışa geri dönelim ve insanları öldürmeyi bırakalım." dedi.
Michigan'daki Müslüman din adamlarından ve yerel politikacılardan gelen destekleri neşeyle kabul etti, bunlardan bazıları Demokrat Parti'nin sosyal konulardaki pozisyonundan endişe duyuyordu. Hatta sıcak bir şekilde alkışlanan Müslüman destekçilerle aynı sahneyi paylaştı.
Sonuç olarak, Müslüman seçmenlerin açık bir çoğunluğu hala Harris'i veya Yeşil Parti adayı Jill Stein'ı destekledi. Ancak, Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR) tarafından yürütülen bir ankette, Müslüman seçmenlerin %21'inin oylarını Başkan Trump'a verildiği tespit edildi.
Trump, göreve başlamasından hemen önce, seçmenlerin Biden'dan yapmasını istediği şeyi yaptı: Binyamin Netanyahu'yu nihayet Gazze'de ateşkes ve esirlerin serbest bırakılması anlaşmasını kabul etmeye zorladı.
Seçim kampanyasında Gazze’de ateşkes vaadi veren ve daha sonra soykırımın kendisi sayesinde sona erdiği izlenimini veren Trump, Demokrat Parti'yi terk eden seçmenlerin en azından bir kısmını, aralarında bazı Amerikalı Müslümanların da bulunduğu kesimi yeniden saflarına çekmek için tarihi bir fırsatla göreve başladı.
Başkan Trump’ın yapması gereken tek şey Gazze'de ateşkesi sürdürmek, Ortadoğu'da yeni ve sonsuza dek sürecek savaşları önlemek, ifade özgürlüğüne verdiği desteği yerine getirmek, göç kısıtlamalarını sıradan göçmenler yerine deneyimli suçlulara odaklamak ve tüm Amerikalılara inançları veya ırkları ne olursa olsun saygıyla davranmaktı.
Trump yönetiminin ise bambaşka bir yöne gittiği aşikâr.
Netanyahu'nun ateşkes anlaşmasını baltalamasına ve Gazze'deki soykırımı yeniden başlatmasına izin verdikten sonra, Başkan Trump Filistinlileri Gazze'den çıkarma ve bölgeyi Amerika Birleşik Devletleri'ne ait bir tatil yeri olarak yeniden inşa etme fikrinden defalarca bahsetti. Ayrıca ABD'yi Yemen'de yeni bir sonsuz savaşa sürükledi ve görünürde hiçbir çıkış stratejisi olmadan her gün sivilleri öldürdü.
Trump yönetimi, İsrail hükümetinin çıkarları doğrultusunda, antisemitizmle mücadele bahanesiyle ifade özgürlüğüne eşi benzeri görülmemiş bir baskı başlattı.
Şimdi ABD’de Sovyet Rusyası’nı andıran şeyler oluyor. Maskeli gümrük muhafaza Ajanları, Müslüman öğrencileri şehirlerin sokaklarından operasyon ile kaçırıyor. Columbia mezunu Mahmud Halil, Tufts Üniversitesi'nden doktora öğrencisi Rümeysa Öztürk, Georgetown Üniversitesi'nden araştırmacı Badr Khan Suri, İsrail hükümetinin soykırımını eleştirdikleri için “düşünce suçu işledikleri gerekçesiyle” sınır dışı edilme tehdidiyle karşı karşıya.
Başkan Trump'ın rotasını değiştirmek için hâlâ vakti var. Geçtiğimiz ay ABD silahlarıyla katledilen sayısız Filistinli ve Yemenliyi geri getiremese de, soykırımı bir kez daha sonlandırabilir, Yemen'i bombalamayı bırakabilir, yeni bir savaş başlatmadan İran'ın nükleer programıyla ilgili müzakereleri tamamlayabilir ve göçmenlik baskısını şiddet suçlularına odaklayabilir, yabancı bir hükümetin savaş suçlarını eleştirmeye cesaret eden üniversite öğrencilerine değil.
Başkan Trump bundan sonra ne yaparsa yapsın, Müslüman seçmenler büyük ihtimalle 2026 ara seçimleri ve 2028 seçimleri öncesinde siyasi esnekliklerini koruyacak ve adayları siyasi partilerine göre değil, duruşlarına göre değerlendirecekler.
Yazarlar: Edward Ahmed Mitchell, Ismail Allison. NewArab, 15 Nisan 2025.