Tercüme: Filistin’in kurtuluşu için Batı’nın onayına ihtiyaç yok!

0
Tercüme: Filistin’in kurtuluşu için Batı’nın onayına ihtiyaç yok!
Dünyanın dört bir yanından insanlar 13 aydır devam eden canlı yayın soykırımını kınamak için bir araya gelirken, vicdanlı insanların eylemleri Batılı hükümetler tarafından keyfi olarak yasaklanıyor; Filistin için yapılan gösteriler “şeytani”leştiriliyor. Filistin destekçisi bazı siyasî liderler, medyalar tarafından şiddet yanlısı ve antisemitik olarak yaftalanıyor; hatta terörizm sempatizanı olarak etiketleniyor.

Geçtiğimiz yıl başlayan ve hâlâ Gazze'de devam eden ABD destekli İsrail soykırımı sebebiyle Filistin’de 200 binden fazla insan öldü. Çok sayıda insan hâlâ enkaz altında, doğrudan veya dolaylı olarak beklenen ölüm sayısı bu. İsrail’in 76 yıllık işgalci sömürgeciliğine karşı dünya halklarının desteğine rağmen, Filistin’in haklı mücadelesini baltalamak adına geçtiğimiz yıllarda yapılan aynı oryantalist ve ırkçı anlatıların ortaya çıktığını görüyoruz. Küçültücü söylemlerle Filistin’in adalete kavuşması ve tam kurtuluşu için küresel çağrıyı meşruiyetsizleştirmeye çalışıyorlar.
 

Antisemitizm yaftalaması

Dünyanın dört bir yanından insanlar 13 aydır devam eden canlı yayın soykırımını kınamak için bir araya gelirken, vicdanlı insanların eylemleri Batılı hükümetler tarafından keyfi olarak yasaklanıyor; Filistin için yapılan gösteriler “şeytani”leştiriliyor. Filistin destekçisi bazı siyasî liderler, medyalar tarafından şiddet yanlısı ve antisemitik olarak yaftalanıyor; hatta terörizm sempatizanı olarak etiketleniyor.

İtalya’da 5 Ekim’de Filistinli gruplar hükümet tarafından yasaklanmış olmasına rağmen ulusal bir gösteri düzenledi. Bazı politikacılar ve ana akım medya Filistinli mültecilerin geri dönüşü ve Filistin'in tam kurtuluş talebini haykırdığı için “çok radikal” damgası yedi. 
 

Siyonizm emperyalizmin merkezindedir

Diasporadaki birçok Filistinli, İsrail’in “egemenliği”ne direnmesi gerektiğini anlatan her türlü anlatıyı reddediyor. Onlar kendi bildiğini yapacak. Siyonizm, Batı emperyalist projesinin merkezindedir; bu sebeple vicdanlı insanların söylemlerini “çok radikal” olarak çerçeveliyorlar. Böylece kurtuluşa giden yeni yolda haritayı çarpıtıyorlar. 

Bu ahvâl, bir kurtuluş hareketinin kullanması gereken uygun dil ve eylemi tanımlama yetkisine dair bazı soruları da beraberinde getiriyor. Sömürgeleştirilmiş olanlara bir dekolonizasyon çerçevesi veya anlayışını dayatmak, bizzat dekolonizasyonun ortadan kaldırmak istediği güç dinamiklerini tekrar eder. Bu, “doğru” dili tarif etmek sûretiyle sömürgeleştirilmişlerin irâdelerini ellerinden almak demektir. Filistinlilerin kullandığı dil ve talepler, teorik bir iddiadan ziyade, “silinme” tecrübesinin bir tezahürüdür.
 

Filistinliler kendi kurtuluş yollarını tayin etme hakkına sahiptirler

Değişim talep eden ve Batı’nın suç ortaklığına karşı seferber olan gençler ve diasporadaki gruplar, yok edilme tehdidiyle karşı karşıya olan Filistin milletinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu insanlar kendi kurtuluş yollarını tayin etme hakkına sâhiptirler. Üstelik, uzun bir sömürge karşıtı mücadele tarihinden esinlenen bu kimseler, Franz Fanon’un da ifade ettiği gibi, dekolonizasyonun çoğu zaman radikal ve hattâ şiddet içeren tedbirleri gerektirdiğini öğrenmişlerdir.

Diasporadaki Filistinliler, millî mücadelenin tam da merkezinde yer almakla birlikte, sesleri ve hareketleri, varlıklarına yönelik tehdit, sürgün ve parçalanma tecrübesinden doğmaktadır. Onların bu seferberliklerini “aşırılık” olarak etiketlemek, durumlarının ciddiyetini göz ardı etmekte ve onları susturmaktadır.

Filistinlilerden sürekli olarak, geniş bir kamuoyunda “mutabakat” sağlamak maksadıyla üslûplarını, dillerini ve taleplerini yumuşatmaları beklenmektedir. Ancak, mutabakat sağlamak, sömürgeci ya da sömürgeci statükonun devamına ortak olanları memnun etmek değil, adâlet üzerine ve haksızlığa uğrayanların haklarının tam mânâsıyla tanınması esasına dayanmalıdır.

 

Filistinlilerden, Batı standartlarına uyarak “şiddet yanlısı” veya “tahammülsüz” görünmemek için sürekli olarak imajlarını değiştirmeleri beklenmesi de başlı başına bir sömürgeci beklentidir. Bu, direnişin Batı’nın onları nasıl gördüğüne göre şekillenmesini talep etmekte, onların kendi kurtuluşları için ne yapmaları gerektiğini ikinci plana itmektedir.

Filistinlilerin algıları değiştirmek gibi bir vazifesi yoktur; aksine, Batı’nın, yüzyıllar süren ırkçılık ve üstünlük algısına dayalı kendi önyargılarını sorgulaması ve düzeltmesi gerekmektedir.

Filistinlilerden, taleplerini dile getirirken uluslararası hukuku temel çerçeve olarak kullanmaları sıkça talep edilmektedir. Ancak, uluslararası hukuk ve kurumlar, Siyonistlerin Filistin’i sömürgeleştirmesini tanıyan, bunu meşrulaştıran ve genel olarak tüm dünyada sömürgeci (ve neo-sömürgeci) hâkimiyeti sürdüren uluslararası sistemin bir parçasıdır. Filistinlilerin taleplerini bu sınırlar içerisinde tutmalarını ısrarla istemek, uluslararası sistemin baskıcı tarihsel mirasını göz ardı etmektedir.

Uluslararası hukuk, çoğu zaman, sömürgecilik temeline dayalı küresel güç yapılarını muhafaza etmek için kullanılmaktadır. Bunun yerine, gençler, neo-sömürgeci yaklaşımları teşhis eden ve bunları açıkça reddeden bütüncül bir analiz sunmayı başarmışlardır. Onlar, efendinin araçlarının sömürge düzenini asla ortadan kaldıramayacağının fazlasıyla farkındadır.
 

Filistin destekçileri sömürgeci baskıyı reddetmektedir

Ayrıca, diasporadaki Filistinli gençlerin ve tam kurtuluş taleplerinin, sömürgeleştirilmiş Filistin’deki gerçeklikle bağlantılı olup olmadığını sorgulamak, onların meşruiyetine dair örtük bir varsayımı yansıtmaktadır. Bu, Filistinlilere yönelik oryantalist bir algıyı, onların parçalanmışlığını pekiştiren ve onları bir bütün olarak görmeyi reddeden bir bakışı ifade etmektedir.  Mevcut Filistinli aktivist nesli, genç olmalarına rağmen, “devlet inşası” ve “pragmatik çözümler” hayalini satmaya çalışan çerçeveleri bilinçli bir şekilde reddetmektedir.  Filistin destekçileri, sömürgeci baskıyı sürdüren bir sistemin tamamen ortadan kaldırılmasını talep etmekte, yalnızca yüzeysel reformlarla yetinmeyi reddetmektedir. Uluslararası aktörler tarafından dayatılan çerçeveleri reddederek, kendi geleceklerini kendi koşullarıyla belirleme haklarını ortaya koymaktadırlar. 

Onların yaklaşımlarını aşırı olarak nitelendirmek ya da Batılı beklentilerle örtüşmediği için meşruiyetlerini sorgulamak, dekolonizasyonun ele almayı amaçladığı ataerkil bir tutumu yansıtmaktadır. Filistinliler neden bundan daha azını talep etsinler?

 

Mjriam Ebu Samra, New Arab 15 Kasım 2024.

Yorum Yazın