Taha Kılınç: Şam’da bu defa çok sivil bir hayat buldum

0
Taha Kılınç: Şam’da bu defa çok sivil bir hayat buldum
"Daha önceki gelişlerimde Şam ve diğer şehirlerdeki tarihî mekânların birçoğu henüz ziyarete kapalıydı. Şimdi herkesin görevinin başına döndüğünü, kapıların açıldığını, ilmî ve kültürel hayatın yeniden canlandığını gözlemledim."

Yeni Şafak gazetesi yazarı Taha Kılınç bugünkü "Suriye'nin ahvali" başlıklı yazısında, geçen hafta gittiği Suriye'deki izlenimlerini yazdı:

"Baas rejiminin devrilmesinin devrilmesinden bu yana Suriye’ye yaptığım dördüncü ziyaretti geçen haftaki. İlki, “fethin” mutluluk ve coşkusu içinde, 2024’ün aralık ayındaydı. Sonra, 23 Ocak 2025 günü Türk Havayolları’nın uzun bir aranın ardından Şam’a yeniden başlattığı uçak seferlerinin ilkinde hazır bulundum. Üçüncü olarak, Ramazan ayında bazı program çekimleri için Şam’daydım.

İlk sefer Cilvegözü sınır kapısından özel izinle geçmiş, İdlib’den güneye inmiştik. Ramazan ayındaki ziyaretimde İstanbul’dan Beyrut’a uçakla gidip devamında kara yolculuğu yapmıştım. Geçen haftaki seyahatte ise Gaziantep-Kilis-Öncüpınar üzerinden kuzey-güney istikametinde bütün Suriye’yi kat etmiş oldum. Dolayısıyla dört farklı seferde, ağır ve korkunç bir savaştan çıkan ve ayakları üzerinde durmaya çalışan bir ülkenin emekleme aşamalarına farklı açılardan tanıklık etmiştim.

Geçtiğimiz haftaki Suriye ziyaretim sırasında dikkatimi çeken noktaları notlar halinde takdim etmek istiyorum:

Kara sınırından girişte, bilgisayar ve otomasyon sistemleri henüz oturmadığından, işlemler hâlâ eski usul, kâğıt-kalemle hallediliyor. Suriyeli görevlilerin son derece kibar ve yardımsever olduğunu söylemeliyim. Eski Suriye’nin Baas memur tipini de çok yakından tanıdığım için, aradaki fark şaşırtıcı ve sevindiriciydi.

Maarratu’n-Nu’mân’dan itibaren Şam’ın dış banliyölerine kadar, savaşın izleri zaman zaman bize eşlik etti. Suriye’de öylesine geniş enkaz alanları var ki, buraları yeniden ayağa kaldırmak hem vakit hem de çok ciddi bir sermaye istiyor.

Ziyaretimiz sırasında, Ömer bin Abdülaziz’in kabrinin yanı başına bir külliye inşa ediliyordu. Projeyi Ankara merkezli bir vakıf üstlenmiş. Bölgenin fizikî yapısı ve renkleriyle uyumlu bir binanın ortaya çıkması için dua ettik. Ve “Ömer bin Abdülaziz’in mütevazı kabrini mevcut haliyle keşke korusalar” temennimizi de tekrarladık sürekli.

Daha önceki gelişlerimde Şam ve diğer şehirlerdeki tarihî mekânların birçoğu henüz ziyarete kapalıydı. Şimdi herkesin görevinin başına döndüğünü, kapıların açıldığını, ilmî ve kültürel hayatın yeniden canlandığını gözlemledim. Emevî Camii’nin yanındaki Emir Çakmak Medresesi mesela, göz alıcı güzellikte, tekrar açılmıştı.

Şam’da bu defa çok sivil bir hayat buldum. Rutin kontrol noktaları ve güvenlik tedbirleri yine vardı, ancak önceki ziyaretlerimde gördüğüm, sokaklarda kamuflajla ve silahlarla gezen “devrimci” gençlerin artık belli bir nizam altına alındığı anlaşılıyordu.

Savaş enerji nakil hatlarını ve altyapıyı tümüyle harap ettiğinden dolayı, Suriye’nin bütün şehirlerinde elektrik ve su kesintileri devam ediyor. Jeneratör veya güneş enerjisi tesisatları yoluyla elektrik ihtiyacı giderilmeye çalışılsa da, Şam’da bile caddeler geceleri kapkaranlık. Sadece bu durum dahi, Suriye’nin yeni yönetiminin üstlendiği iş yükünün ağırlığını anlatmaya yeter.

Seyahatimizin son durağı Halep, Suriye’nin karşı karşıya bulunduğu handikapların en net biçimde okunduğu şehirdi. Halep’in kuzeyinde Eşrefiyye ve Şeyh Maksud semtleri, fiilen YPG işgali altında. Biz şehre ayak basmadan kısa süre önce bölgede çatışmalar çıkmış ve Halep merkezine bağlanan bazı bulvarlar trafiğe kapatılmıştı. Petrol, elektrik santralleri ve su kaynakları da YPG bölgesinde bulunuyor. Halep’e elektrik ve su, haftanın belli gün ve saatlerinde verilebiliyor hâlâ.

Tüm bunlara rağmen, Halep’i de son derece canlı ve renkli buldum. Etrafı tümüyle enkazla kaplı olan tarihî Halep Kalesi, bizim gelişimizden kısa süre önce ziyarete açılmıştı. Yıllar sonra kaleye çıkmak, benim için son derece heyecan vericiydi. Halep’i yüksekten izlediğimizde, yıkımın boyutunu da net biçimde fark ettik. Mimar Sinan’ın Arap coğrafyasındaki ilk eseri Hüsreviyye Camii’nin yerinde şimdi kocaman bir krater vardı. Bu manzara içimi sızlattı.

Tarihî İpek Yolu’nun duraklarından biri olan Halep’te halk, nesillerdir geleneksel biçimde ticarete son derece meyyal. Sokaklardaki canlılıkta, bunun da tesirini gördük. Seffâhiye Camii’nin arkasındaki meşhur Cubeylî sabun üretim atölyelerini gezdik mesela. Mekânda çalışanların verdiği bilgiye göre, savaş sırasında bile üretim durmamış. Şimdi ise Avrupa’ya dahi ihracata başlamışlar hemen.

Suriye… Bilâdüşşâm’ın incisi, İslâm medeniyetinin beşiği ve Müslüman hafızamızın en kıymetli parçalarından biri… Kıyamete kadar mağrur ve muzaffer ol. Her ziyaretimizde seni daha mamur ve mesrur bulalım."

Yorum Yazın