Bayraktar yazısında Gazze üzerinden dünyanın içinde bulunduğu durumu tasvir ederken küçücük bir adımla da olsa harekete geçme çağrısında bulundu.
Selçuk Bayraktar'ın Al Jazeera'de yayınlanan yazısı:
Çarşamba günü ABD Kongresi’ne hitap eden İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, uluslararası kamuoyunun, 40.000 erkek, kadın, çocuk ve bebeğin öldürüldüğü Gazze’de savaş suçu ve insanlığa karşı suç işleyen İsrail’e yönelik eleştirilerini reddetti.
Ayrıca yakın gelecekte kan dökmeye son vereceğine dair bir işaret vermeyi reddederek hükümetinin soykırım ve imha politikalarının arkasında duran Netanyahu, Amerika’nın önde gelen politikacıları tarafından defalarca ayakta alkışlandı.
Şeytan ve avaneleri yere inip ayin yapsa;
Bu kadar cüretkar olamazlardı.
Bilimsel kanıtlar, Allah’ın yeryüzünü dört milyar yıl önce yarattığına işaret ediyor. Dünya defalarca yıkıldı ve yeniden inşa edildi. Son 200.000 yılda insanoğlu, geçmiş hatalardan ders alabilmek, barışı muhafaza etmek, ve düzeni sağlamak için kurumlar ve örgütler kurdu. Buna yönelik anlaşmalar kaleme aldı.
Gerçekten de bizi diğer canlılardan ayıran nokta budur. Bizler bir milyon yıldır aynı barajı inşa eden kunduzlardan farklı olarak, bilgiyi biriktirme ve gelecek nesillere aktarma kabiliyetine sahibiz.
İşte bu nedenle Antonio Gramsci’nin 1932’de, yani II. Dünya Savaşı’ndan hemen önce, sarf ettiği sözlerin günümüzde karşılık bulması ürkütücüdür: “Eski dünya ölüyor, yenisi doğmakta zorlanıyor. Şimdi canavarların zamanı.”
İnsanlık yüz yıl sonra başladığı noktaya dönmüş bulunuyor. Birleşmiş Milletler ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi barışı ve adaleti savunan kurumlar ile metinler ortaya çıkarmamıza rağmen, bugün tarihin ilk canlı yayınlanan soykırımına şahitlik ediyoruz.
Filistin’de yaşanan acıların tarihte eşi benzeri olmamıştır. Ahlâki bir vazife olarak adaletsizliğe direnmenin 75 senedir tecessümü olan Filistin halkı, küresel bir seyirci kitlesinin gözleri önünde hayatta kalma cüretini göstermektedir. Filistinlilerin direnişi, çok sevdiğim bir şiirde tasvir edilen insanlığın adalet mücadelesini temsil etmektedir:
“Siz kahramanısınız çelik dişliler arasında direnen insanlığın”
Adalet ve daha iyi bir dünya kurma mücadelesinin, müşterek bilincimizde derin karşılıkları olan meseleler olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Bir başka şiirde çok vurucu bir biçimde ifade edildiği gibi:
“Bilirim ki yaşamak
Berrak bir gökte çocuklar uğruna savaşmaktır”
Bu, yalnızca teorik bir ideal değil, insanlığın tarihi kötülüklerin tekrarını engellemek, adil ve huzurlu bir dünya kurmak için benimsemek zorunda olduğu pratik bir ihtiyaçtır.
Yaklaşık yirmi yıl önce, MIT’de (Massachusetts Institute of Technology) araştırma asistanı olduğum dönemde, bir grup öğrenci olarak Filistin mücadelesi hakkında farkındalık oluşturmak maksadıyla bir araya gelmiştik. Duvarlara afişler asacak, bilgilendirici filmler gösterecek, el ilanları dağıtacaktık. Günümüzde uluslararası toplumun anlamlı bir adım atmasına mani olan eylemsizlik, o günlerde de şu sorularla kendini gösteriyordu: “Bunu yapınca ne değişecek? Onlarca senedir devam eden kanamayı bu mu durduracak?”
Bu şüpheler anlaşılır olsa da neticede yanlıştı. Zira önemsiz görünen hareketler etkisini derhal göstermeyebilir veya zahir olmayabilir. Ancak daha kapsamlı bir farkındalık ve değişim hareketine katkıda bulunabilirler. Allah’a şükürler olsun, bugün protestolar ABD ve Avrupa’yı, hatta Harvard, MIT ve Columbia gibi dünyanın en prestijli okullarını kasıp kavuruyor.
İster düzenlenen etkinlikler ister bireysel çabalar şeklinde olsun, yaptıklarımız daha büyük bir adalet mücadelesine katkı sunuyor. Bizler sadece pasif gözlemci değiliz. Toplumlarımızın ahlâki dokusunu şekillendirme konusunda aktif katılımcılarız. Aradığımız değişimi ise önce kendimizde başlatmalıyız. Arkadaşlarıma yirmi yıl önce söylediğim gibi, direniş ve mücadele yalnızca ön saflardaki kahramanlara ait değildir. Aynı zamanda geride kalanların ataleti harekete dönüştürmesinin aracıdır.
Nihai hedef, çocuklarımızın güvenli ve onurlu bir biçimde büyüyebileceği bir dünya kurmaktır. Bunun içinse adaleti ihya edecek, zulme meydan okuyacak, barışı savunacak toplu bir çaba gerekir. Şiir devam ediyor:
"Çünkü biz savaşmasak,
anamın giydiği pazen,
sofrada böldüğümüz somun,
yani ıscacık benekleri çocukluğumun,
cılk yaralar halinde;
yayılırlar toprağa,
etlerimiz kokar,
gökyüzünü kokutur.”
Harekete geçmezsek neticesi bu olacaktır. Peki, insanlığın böyle bir kıyametin zeminini hazırlamaktan vazgeçmesi için ne gerekli? Şiiri okumaya devam edelim:
“Dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altımıza yıldızlar seriliyor
yüzüm suya davranıyor koşaraktan
ve inzal.”
Filistin halkı, direnerek vazifesini yerine getiriyor. Değişmesi gereken geriye kalanlardır, yani hepimiz. Sadece Filistin’de adalet için ayağa kalkan bir avuç insan değil. Geride kalanlar değişmezse dünya kurtarılamaz. Yirmi yıl sonra çocuklarımıza adil dünya için ayağa kalktığımızı söylebilmek istiyorsak, bugün iyiliğe doğru zerre kadar da olsa, küçücük bir adım atarak işe başlamalıyız.