Yeni Şafak gazetesi yazarı Yahya Bostan bugünkü "Garantörlük detayları: Ukrayna kıyıları Türk donanmasına mı emanet?" başlıklı yazısında, muhtemel Rusya Ukrayna barışında Türkiye'nin garantör ülke olarak hangi konumlarda olabileceğini yazdı:
"Trafik hızlandı. Önce Alaska’da Trump-Putin buluşması… Sonra Washington’da Trump-Zelenski görüşmesi ve Avrupalı liderlerle toplantı… Tabloyu bir önceki yazıda anlatmıştık, özetleyelim: Trump’ın karşısına dizilen Avrupalı liderlerin yüz ifadesinden de anlaşılacağı gibi… ABD Başkanı, toprak talebi başta olmak üzere Putin’in ağır şartlarını Zelenski’nin kabul etmesini istiyor. Bunun için Kiev’e “olağanüstü bir baskı” uygulanıyor.
Savaşın bitmesi için öne çıkan iki başlık var. Birincisi, Putin-Zelenski, sonra da Trump’ın bir araya gelmesi ve nihai anlaşma için konuşması. Bu hususta mayın çok. Ukraynalı ve Rus liderler anlaşabilecek mi, göreceğiz. Ama rota oluşturulmuş görünüyor.
İkinci başlık, bununla paralel yürüyor ki o da garantörlük meselesidir. Avrupalılar, on yıl sonra yeni bir Rus saldırısı görmek istemiyor. Bu yüzden garantörlük konusunu çok önemsiyor. Ruslar bunu kabul etmiyordu. Ancak Özel Temsilci Witkoff, “Putin, güvenlik garantisi verilmesini kabul etti” dedi. Gündeme gelen formül şu: Ukrayna NATO üyesi olmayacak ama NATO üyelerine sağlanan müşterek savunma (5’inci madde vurgusu) hakkından faydalanabilecek.
WASHİNGTON’DAN ANKARA’YA GELEN UKRAYNA ANKETİ
Bir barış olursa… Ukrayna’ya kim konuşlanacak? Türkiye nasıl bir rol oynayacak? Şimdi size bazı bilgiler aktaracağım. Umarım, (Haber ve yazılarından çokça faydalandığım kıymetli meslektaşlarımı tenzih ederek söylüyorum) meslek hayatını başkaları ne yazmış diye didikleyerek geçiren, analiz düzeyi dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan gelişmeleri alt alta sıralamaktan ibaret olan, “İsrail İran’a saldırmaya kalkarsa Rusya-Çin buna asla izin vermez” diyecek bir “uzgörüye” sahip bazı isimler için de faydalı olur:
Bir. Garantörlük konusu uzun süredir tartışılıyor. Tartışma şubat ayında, Riyad’da ABD-Rus görüşmeleri gerçekleşince alevlendi. Savaş sonrası döneme hazırlık çalışmaları yoğunlaştı.
İki. Bu özel bir bilgidir… ABD, 2025 Şubat ayında, Brüksel’deki NATO karargahında, -Türkiye dahil- tüm müttefiklere bir anket dağıttı. Anket, Ukrayna’da garantörlük konusunda üyelerin nasıl bir katkı verebileceği ile ilgiliydi. Tüm üyeler anketi yanıtladı. Dolayısıyla elde bir envanter var.
İKİ TÜR GÜVENLİK GARANTİSİ VAR
Üç. Mart başında Londra’da “Güvenlik garantileri” konulu bir toplantı yapıldı. Avrupa’dan liderlerin katıldığı bu toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı gönderdi. (“Geçen hafta Washington’da neden yoktuk?” diye soranlar, Ankara’nın ‘o kareye’ lider düzeyinde girmek istemediğini” buradan da anlayabilir.)
Bu da özel bilgidir… O toplantıda iki tür güvenlik garantisi ele alındı. Ateşkesin gözlemi… Ve olası Rus saldırısına karşı, barışın korunması için, uzun vadeli güvenlik garantisi. Londra’daki toplantıda daha çok kısa vadeli, ateşkesin gözlemini içerecek güvenlik garantileri tartışıldı. Hava, kara ve deniz gözlem güçleri gündeme geldi.
Dört. Ukrayna lideri Zelenski, 15 Nisan'da, NATO Genel Sekreteri Rutte ile basın toplantısı düzenledi. (Odesa ve Mykolaiv gibi kıyı şehirlerine atıfla) “Türkiye'nin deniz için gelecekteki güvenlik garantilerinde ciddi bir yere sahip olabileceğine inanıyoruz" dedi.
MONTRÖ’YÜ AŞMAYA ÇALIŞAN ÜLKELER
Beş. Bundan on gün sonra, Ankara’da, 21 ülkenin katılımıyla Karadeniz’in güvenliği toplantısı yapıldı. Milli Savunma Bakanlığı, “Türkiye, Karadeniz’deki barış ortamının muhafazası amacıyla askerî planlamaların deniz boyutuna liderlik etmekte” açıklaması yaptı. Toplantıda Ankara, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne verdiği önemin altını kalın bir şekilde çizdi (Türkiye, “Bölgesel sahiplik” vurgusu yapıyor, Karadeniz’e kimseyi sokmuyor. O dönem bazı NATO ülkeleri -isim de verelim, ABD ve Fransa- hülle yoluyla Montrö’yü aşmaya çalıştı. Bu girişimler reddedildi. Tahıl krizi sırasında bazı gemiler Türk boğazlarından geri çevrildi.)
Altı. Bunlar o dönemde yapılan tartışmalar… Peki, şu anki durum ne? Ortada yeni bir tablo var. ABD karar değiştirdi ve garantörlük çalışmalarının bir parçası olabileceğini vurguladı. Trump, Avrupa Kuvvetleri’nin ilk savunma hattı olacağını söyledi. Washington, arka planda kalmak istiyor. Bu bağlamda radar gözlem desteği verebilir. Yeni durumdaki ikinci değişiklik, garantörlük konusunun hacmiyle ilgilidir. Konu, ateşkes gözleminden, uzun vadeli barışı korumaya, ileride yaşanacak olası bir Rus saldırısına karşı caydırıcılığa, yani Avrupa’nın da güvenliğinin sağlanmasına kayıyor. İlginç bir hamle: Ruslar denkleme Çin’i de sokmak istiyor ki bu çok şeyi değiştirir. Özellikle Avrupa buna sıcak bakmaz.
TÜRKİYE’YE AVRUPA’DAN DAVET VAR AMA TÜRK GÜCÜ SINIRA GİTMEZ
Yedi. ABD kararı sonrası ortaya çıkan yeni durum ne getirecek, araştırdım. Edindiğim izlenim şu: Ukrayna’ya garantörlük konusunda o dönem yapılan görüşmeler hazırlık aşamasıydı. Hatta planlamalar daha ileriydi. Şimdi olay ciddiye bindi. Taraflar farklı bir tavır sergilerler mi onu göreceğiz.
Avrupa tarafından Türkiye’ye davet var (Fransız lider Macron önceki gün “İngiliz, Fransız, Alman ve Türkler Ukrayna’da da güvence operasyonları yürütmeye hazır” dedi.) Ukrayna da istiyor. Rusya’nın Türk varlığına hayır demesi beklenmiyor ki negatif bir mesaj gelmedi. ABD’nin oynayacağı rol ise belirsiz.
Türkiye’nin garantörlük çalışmalarına katkısını genel resim, genel resmi ise ABD’nin alacağı tutum belirleyecek. Ankara, herkes mutabık kalırsa, garantörlük konusunda sorumluluk üstlenir. Ukrayna barışına vereceği destek denizle de sınırlı kalmaz. İki tarafla da yakın ilişkide, bu yüzden sınırın temas noktasında varlık göstermez. Güvenliği sağlamak için geri destek pozisyonu alabilir. Odesa tarafları olabilir.