Akşam gazetesi yazarı Prof. Dr. Cevdet Erdöl bugünkü "İsrail'e kırmızı kart: Hemen şimdi" başlıklı yazısında, terör devleti İsrail'in uluslararası spor müsabakalarından men edilmesi gerektiğini yazdı:
"Bir çocuğun elinden oyuncağını alabilirsiniz; peki hayatını, annesini, babasını, geleceğini de elinden almak hangi oyunun kuralına sığar? Gazze'de yüz bine yakın insan — çocuk, kadın, erkek — bombalar altında can verdi. Yaklaşık 200.000 yaralı hâlâ ölüm ve yaşam arasında mücadele ediyor. Buna rağmen İsrail kulüplerinin Avrupa'da sahaya çıkabilmesi, millî takımının turnuvalarda boy gösterebilmesi insanlığın vicdanında kapanmayacak bir yara açıyor.
Birkaç yıl önce Rusya-Ukrayna savaşı başlar başlamaz Rusya, uluslararası turnuvalardan ihraç edilmişti. UEFA ve FIFA hep bir ağızdan "Spor savaşın gölgesinde olamaz." dedi. Peki Gazze'de yüz bine yakın insan öldürülürken aynı kurumlar neden suskun? Ukraynalı çocuk ile Filistinli çocuk arasında nasıl bir fark olabilir? Eğer sporun evrensel değerleri coğrafyaya göre değişiyorsa, ortada spor değil, çıkar oyunu vardır.
Tam da bu ikiyüzlülüğe karşı, farklı adreslerden ama aynı vicdandan yükselen çağrılar bir zincir gibi birleşiyor:
Ben, 6 Nisan'da kaleme aldığım yazımda açıkça seslendirdim: "FIFA ve UEFA artık katliamın sponsoru olmaktan vazgeçmeli, İsrail kulüplerini tüm uluslararası turnuvalardan men etmeli, İsrail millî takımlarını hiçbir organizasyona kabul etmemeli ve Gazze'deki katliama karşı resmi açıklamalar yapmalıdır."
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, "Uluslararası spor turnuvalarından men dahil, İsrail'e caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır. İspanya'nın aldığı karar bir kenara konulamaz. Şu anda Futbol Federasyonu Başkanımız da bu konuyla ilgili duruşunu ortaya koydu. Biz de bunun değerlendirmesini mutlaka yapacağız." sözleriyle en güçlü devlet iradesini ortaya koydu.
İspanya Başbakanı Pedro Sánchez, "Neden İsrail de Rusya gibi spor müsabakalarından ihraç edilmiyor? Bu barbarlık bitene kadar İsrail hiçbir uluslararası spor müsabakasında yer almamalı." diyerek Avrupa'nın vicdanını çağırdı.
Efsane futbolcu Eric Cantona, "İsrail'i küresel futbol arenasında cezalandırma zamanı geldi." diyerek milyonların kalbine dokundu.
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu ise FIFA, UEFA ve tüm ulusal federasyonlara gönderdiği mektupta, "Artık FIFA ve UEFA'nın harekete geçme zamanı gelmiştir. İsrail, tüm sportif müsabakalardan derhal men edilmelidir." çağrısını resmîleştirdi.
Bu beş sesin birleştiği yerde artık yalnızlık yoktur; ortak vicdanın haykırışı vardır. Sporun vicdanı, İsrail'e kırmızı kart göstermedikçe temiz kalamaz.
Oysa Gazze'de yankılanan ses çoğu zaman sadece çığlık oldu. Bombalarla paramparça olan evlerin enkazından çıkarılan bebeklerin sessizliği, suskun FIFA'nın en büyük ayıbıdır. Çocuklar öldü, anneler toprağa gömüldü, babalar gözleri önünde evlatlarını kaybetti. Yüz bine yakın insanın hayatına mal olmuş bir katliamın ardından hâlâ "spor barışın dilidir" diyebilen kurumların söylemi, sahadaki bir fair-play kartı kadar bile samimi değildir.
Tarih bize gösteriyor: Spor, siyasete karşı sessiz kalmadığında insanlık kazanır. 1968 Meksika Olimpiyatları'nda siyahi atletlerin yumrukları yalnızca bir protesto değil, özgürlük manifestosuydu. 1992'de Güney Afrika, apartheid rejimi nedeniyle uluslararası sporun dışına itildiğinde, spor dünyası insanlık adına onurlu bir tavır sergiledi. Bugün aynı kurumlar Gazze söz konusu olduğunda neden aynı cesareti gösteremiyor? Çünkü korkuyorlar. Ama unutmayalım: "Korkakların yazdığı tarih, bir gün utançla okunur."
FIFA ve UEFA yıllardır "fair-play", "saygı", "eşitlik" gibi sloganlarla vitrinlerini süslüyor. Ancak bu kavramlar Gazze'deki ölü çocukların ve yıkılmış evlerin karşısında boş kelimelere dönüşüyor. Fair-play yalnızca sahadaki oyuncuya değil, bombalanan evdeki çocuğa da borçludur. Eşitlik ofsayt çizgisiyle ölçülmez; yaşam hakkıyla ölçülür. Eğer bu değerler sahada geçerli olup gerçek hayatta unutuluyorsa, o zaman bu kurumların tabelaları indirilip yerine şu yazılmalıdır: "Katliamın sponsoru."
Tribünlerde Filistin bayrağı açan taraftar cezalandırılıyor; aynı zamanda İsrail kulüpleri Avrupa'da sahaya çıkıyor. Bu çelişki yalnızca Filistinlilerin değil, tüm insanlığın vicdanını kanatıyor. Bugün sustukları her dakika, yarın kaybettikleri itibarın kefaretine dönüşecektir. FIFA ve UEFA artık yalnızca futbolun değil, ahlakın da sınavını veriyor. Ve bu sınavda şimdilik sınıfta kaldılar.
Benim çağrımı yeniden yineliyorum: İsrail kulüpleri uluslararası turnuvalardan derhal men edilmelidir. İsrail millî takımları hiçbir organizasyona kabul edilmemelidir. Her uluslararası karşılaşma öncesinde Gazze'de hayatını kaybeden yüz bine yakın insan için resmi anma programları düzenlenmelidir. Spor, işgale ve soykırıma karşı küresel bir ses olmalıdır. Aksi takdirde hiçbir kupa, hiçbir şampiyonluk, hiçbir ödül, Gazze'deki çocukların gözyaşlarının üstünü örtemez.
Son sözü Gazze'de bombardımanın ortasında annesini kaybeden o çocuğa bırakalım. O masum çocuğun gözleri bize soruyor:
"Benim ölümüm hangi kupaya değer?"
FIFA ve UEFA bu soruya cevap veremiyorsa, toplum olarak biz cevap vereceğiz. Vicdanı olmayan bir kupanın, ahlakı olmayan bir oyunun hiçbir anlamı yoktur. Spor hâlâ barışın dili olacaksa, İsrail'e kırmızı kart: hemen şimdi."