Böyle tanımlıyor Selçuk Bayraktar ülkemizin savunma sanayi ve teknolojik hamlelerinde geldiği noktayı: Özgüven devrimi. Akıncı, Kaan, Hürkuş gibi Türkiye'nin savunmasını yerli imkânlarla en üst düzeye çıkaran hava araçlarımızın sergilendiği Adana'daki Teknofest'te adeta bir manifesto sundu Bayraktar.
Yapay zekânın kundaktaki bebekleri dahi katlettiği bu çağda Türkiye'nin, teknolojinin canavarca kullanılmasına karşı adalet ve merhameti kuşanan bir devrim gerçekleştirdiğini vurgulamakla yetinmedi. Bilimsel gelişmeleri en üst düzeyde takip eden, hatta dünyada buna öncülük eden bir nesil olarak, sömürgecilerin ürettiği bu karanlığa, adaletsizliğe ve zulme ses çıkarmaktan vazgeçmeyeceklerini haykırdı.
Teknofest'i Adana'da 1 milyon 100 bin kişi ziyaret etmiş. Ülke genelinde kendi projeleriyle bu etkinliğe katılan ekip sayısı 330 bine ulaşmış durumda. Dünyada kendi alanında tek olan Teknofest'e gençlerimizin bu denli ilgi göstermesi, icat ettikleri araçları, pek çok alandaki bilimsel çalışmalarını büyük bir heyecanla sergileme cesareti göstermeleri belki de Kaan ya da Akıncı'dan bile kıymetlidir. Artık ülkenin gençleri bir şeyleri üretebildiğini, bunlara devletin kıymet verdiğini görüyor, umutları ve özgüvenleriyle ayağa kalkıyorlar. Bundan değerli ne olabilir?
Vatan müdafaasında öne çıkan, ülkenin geleceği ve kalkınması için kafa yoran bir gençlik. Düşmanlarımızın en çok korktuğu şey bu değil mi? Tükenmeyen petrol kaynaklarınız, dağlar kadar altın rezervleriniz olsa, ancak bu servetinizi ülkenizin bağımsızlığı ve dünyada ezilen hor görülen mazlumların korunması için kullanacak bir "bilinciniz" yoksa hazineleriniz neye yarar? Türkiye'nin bu son 15 yılda kazandığı en büyük şey, şüphesiz kendine duyduğu güvendir. Korkmadan, cesaret ve inançla başarabileceğine duyduğu güven.
Tüm bunlara karşı ülkeyi hala sömürgecilerin boyunduruğuna mahkûm etmek isteyen mandacılar da var. Cumhurbaşkanı'nın İsrail'i bir tehdit olarak ilan etmesine "efendilerini ürkütecek duygusuyla" öfkelenen ruhları teslim alınmış zavallılar var. Onlar ülkemizdeki bu devrimden öyle korkmuş durumdalar ki, Cumhurbaşkanımızın İsrail ve efendilerine meydan okuyan tavrını "şuursuz, hayalci ve gülünç" olarak tanımlamaktan çekinmiyorlar.
CHP'de Özgür Özel'in her görüşmeye nedenini bilmediğimiz bir sebeple yanında götürdüğü Namık Tan'a göre Hükümet'in İsrail ve ABD karşısında ortaya koyduğu tavır Atatürk'ün "yurtta sulh cihanda sulh" ilkesine ihanetmiş. Üstelik laikliğe de aykırıymış. Zaten bu ülkede güzel olan ne varsa CHP'ye göre laikliğe aykırı.
CHP'nin "cihanda barıştan" ne anladığını çok iyi biliyoruz. Türkiye İsrail'i ABD'den hemen dakikalar sonra tanıma "şerefine" nail olduğunda iktidarda CHP vardı. Asırlarca vatan toprağımız olan Cezayir, 132 yıllık Fransız işgalinden kurtulup bağımsızlığını ilan ettiğinde onu tüm İslam dünyasından sonra tanıdığımızda da iktidarda CHP vardı. Üstelik işgalci Fransa'dan dahi sonra tanıma bahtsızlığımızı bir kara leke olarak 62 yıldır taşıyoruz.
CHP'nin barış yanlısı, onurlu dış politikası budur. Filistin halkının vatan müdafaasına terör diyen, işgalcinin varlığına ise daima dost olan bir politika. Filistin kefiyesi bir seçim yatırımı olarak boyunlarda güzel durabilirdi. Fakat düşmana meydan okuyan gerçek bir silaha dönüştüğünde, "Kaan olup semâyı zalime dar edeceği görüldüğünde" kölelerin uykusunu kaçırıyor.
Murat Özer, Akşam, 8 Ekim 2024 Salı