Müslüman Anadolu evlatları ise bu aşağılık saldırıya karşı yüreklerini siper etmiş, meydanlarda ve sosyal medya platformlarında imanlarının izzetini haykırmıştır. Bu öyle bir haykırıştı ki, Malazgirt’in, İstanbul’un fethinin, Yavuz Sultan Selim’in, 15 Temmuz direnişi ve dirilişinin sesi yankılandı.
Bu leş zihniyet, sözde sanat ve mizah kılığına bürünerek Müslümanların mukaddeslerine saldırmayı “özgürlük” maskesiyle meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysa bu saldırganlık, Batı merkezli yozlaşmanın ve içimizdeki işbirlikçilerinin kokuşmuş yüzünü göstermektedir. Tam bu noktada, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “Müslümanlar dik durun karşınızda leşler var!” sözü, bir haykırıştan öte bir istikamet ve ruh disiplini olarak önümüzde duruyor. Leşleşen bir dünyanın, çürümüş değer yargılarının ve sahte özgürlük putlarının karşısında iman şuuru ve fikrî direnişle dik durmak zarurettir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu hakaret karşısında “Hazreti Peygamber bizim en kutsalımızdır, ona uzanan elleri kırarız” diyerek devlet adına verdiği net tepki, sahiplenme refleksidir. Lakin devletin bu sahiplenişi, milletin imanlı vicdanıyla bütünleştiğinde gerçek bir dirilişin yolu açılır. Bugün bu birlikteliğin emarelerini görmekteyiz. Leman ve benzeri yayınlar, yalnızca birer araçtır; asıl düşman, bu kokuşmuş manzaraya ruhunu satmış Batıcı, hedonis zihniyettir. İşte bu noktada Müslüman Anadolu gencine düşen, Üstad Necip Fazıl’ın İslami dünya görüşünün temeli olan “İdeolocya Örgüsü” idealine sarılmak ve bu çarpık düzenin karşısına kendi nizamıyla çıkmaktır. Leman, bu işin yalnızca küçük bir parçasıydı. İslâm düşmanlarının Leman’ın safında boy vermesi de, bu kavganın küçük bir göstergesiydi.
Bizde ölçüler belli:
“Mantık üstü mantığın şu olacak:
Doğruyu mu istiyorsun?.. Allah ile Resûlü’nün bildirdiği!..
Güzeli mi istiyorsun?.. Allah ile Resûlü’nün gösterdiği!..
İyiyi mi istiyorsun?.. Allah ile Resûlü’nün öğrettiği!..”
Salih Mirzabeyoğlu