Mehter takımı kuran ABD'li: Türklere hediye verme imkanım olsa tarihlerini verirdim

0
Mehter takımı kuran ABD'li: Türklere hediye verme imkanım olsa tarihlerini verirdim
"Üstelik 50 kişilik mehter takımı, sadece sahnelemiyor, âdeta yaşıyor o dönemi… Misal; Ted, mehterbaşı olarak ‘Osman’ ismini almış… Beckett ‘Ahmet’, Chip ‘Mehmet’, Susan ‘Gülsevin’, Andrea ‘Davut’ olmuş."

Türkiye gazetesi yazarı Yücel Koç bugünkü "Türklere hediye verme imkânım olsa; tarihlerini verirdim” başlıklı yazısında, Topkapı Sarayı'nı gezerken Mehter Takımını görüp ülkesine döndüğünde Mehter Takımı kuran ABD'li ve ekibini anlatan belgeseli yazdı:

"Bu etkileyici cümleyi kuran kim biliyor musunuz?

Mehterle tanıştıktan sonra Osmanlıya hayran olan bir Amerikalı.

Hikâyesine gelince…

 ***

Pensilvanya’nın dağlık Slippery Rock bölgesinde düzenlenen Orta Çağ krallıklarının, imparatorlukların canlandırıldığı Pennsic War festivalinde tam 25 yıldır mehter yankılanıyormuş…

Ve bizim bundan Five Fool Productions’tan Ergin Koçyıldırım ve Banu Candemir’in yapımcılığını üstlendiği bir belgesel sayesinde haberimiz oldu.

Belgeselin ismi “Osman’ın Hayali: Amerikan Osmanlı Mehter Takımı”.

***

Pennsic War Festivali aslında 52 yıldır düzenleniyormuş ama, mehteri çeyrek asır sonra bu alana katan isim; Amerikalı Ted Monnich olmuş.

Eşi ile birlikte 1998 yılında gittiği İstanbul’da Topkapı Sarayı’nı gezerken, mehteri ilk kez işittiği anda âdeta çarpıldığını anlatıyor Ted.

Kapıldığı coşkuyla hemen araştırmalara başlıyor, mehter ekipmanlarını temin ediyor, Amerika’ya döner dönmez ilanlar yayınlıyor, ekip kuruyor ve tam bir sene sonra her biri farklı kültürden insanlarla oluşturduğu mehter takımı Pennsic War’da yerini alıyor.

İşte o gün bugündür Slippery Rock tepelerinde “Neslin deden, ceddin baban…” yankılanıyor.

***

Üstelik 50 kişilik mehter takımı, sadece sahnelemiyor, âdeta yaşıyor o dönemi…

Misal; Ted, mehterbaşı olarak ‘Osman’ ismini almış…

Beckett ‘Ahmet’, Chip ‘Mehmet’, Susan ‘Gülsevin’, Andrea ‘Davut’ olmuş.

Kimi nakkare çalıyor, kimi davulcu…

Kiminin trompet elinde, kimi ‘zilbaşı’.

Kendilerine Osmanlının altın çağı, yani Kanuni Sultan Süleyman döneminin bir yeniçerisi olarak, hikâye bile uydurmuşlar.

Soran olursa, nasıl yeniçeri olduklarını da o hikâye ile anlatıyorlar meraklılarına ki, dönemin gerçek kahramanları onlarda vücut bulsun ve daha iyi anlaşılsın.

Şimdi gelelim; zurnanın zırt dediği yere…

***

Belgeselde, Osmanlının savaş meydanlarını titreten marşının büyüsüne kapılıp, ABD’de bunu yaşatmaya ve dünyaya tanıtmaya kendisini adayanların anlattıkları, bir Türk olarak bizlere gurur vermekle beraber, acı gerçekleri de tokat gibi yüzümüze vuruyor.

Yine mehterbaşı Ted’in anlattıklarından başlayalım;

Mehter Yeniçeri Ocağı’nın bir parçasıydı. Yeniçeriler dünyadaki ilk profesyonel askerler, yani dünyanın en güçlü askerleriydiler. Ve onlardan teşekkül ilk profesyonel ordu kurulmuştu. Mehter de dünyanın ilk askerî bandosuydu.

Devşirmelerden oluşan yeniçeriler zaman içerisinde siyasete karışmaya başladılar. 1826’da Osmanlı ordusunun modernleşmesi ve Batılılaşmasına karşı yeniçerilerin isyana kalkışması ile bu ocak ortadan kaldırıldı. Yeniçeri ocağına ait her şey yok edildi. İşte o zaman tarih tamamıyla yok oldu.

19. yüzyıl boyunca ordu, Avrupa ordularına benzemeye başladı. Bando takımı Avrupa bandolarına benziyordu. Artık mehter yoktu. 20’nci yüzyıl başlarında mehteri yeniden canlandırma kararı alındı ama, bunu neye dayandıracaklarını bilemiyorlardı. Çünkü mehterle ilgili bütün tarih silinmişti. Bulabildikleri tarihi alıp yeniden başladılar. Üniformalar bir saray ressamının 18’nci yüzyılda yapılmış resimleri üzerine yeniden canlandırıldı. Ancak bunlar tarihsel olarak tamamen doğru değil. Bu yüzden üniformaları 16. yüzyıl ortalarının giyim ve kuşamlarını araştırmamız gerekiyor. Bu hiç kolay değil, çünkü gerçek tarihin hiçbiri günümüze ulaşamadı. Bu yüzden Sultan Süleyman’ın kitabı gibi kitaplardaki resimlere bakıyoruz. En ufak detayı inceleyip, araştırmalarımızı biriktiriyoruz.

***

Andrea ise mehter takımına dâhil olduktan sonra Osmanlıyı ve Türk tarihini araştırmaya başladığını söylüyor, gördükleri karşısında yaşadığı şaşkınlığı şöyle anlatıyor;

 

Osmanlı tarihini incelerken, özellikle Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşürken eserlerin ve bilginin kaybolmuş olması en sık karşılaştığımız durumdu. Taşımamız gereken kıyafet ve nişanlar hakkında araştırma yapmak çok zor. Ve Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda Osmanlı kültürüne karşı bir baskı vardı. Çok fazla bilgi kayboldu. Bu yüzden kaybolan bilgileri keşfetmeye ve geri getirmeye çalışıyoruz.

Modern Türk tarihinin, bir bakıma bazı bilgileri yok ederek kendi tarihini değiştirdiğini öğrenmem beni hayrete düşürdü. Silinenler; Osmanlı İmparatorluğu, Osmanlı ve yeniçeriler hakkındaki bilgiler. Modern Türklere sorsanız; “Ne biliyorsunuz, nasıl biliyorsunuz? Bunları okulda mı öğrendiniz, yoksa kitaptan mı? Cevap muhtemelen “Hayır biz bu bilgiye sahip değiliz. Çocukluğumuza dair birkaç hikâyeden başka pek bir şey bilmiyoruz” olacaktır. Eğer Türkiye’ye bir hediye verme imkânı olsaydı, “Biz bu bilgileri topladık, alın bu sizin tarihiniz” demek isterdik.

Mehter takımına girdiğimde Türk kültürü hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Yeni şeyler öğrendikçe daha fazlasını bilmek istiyorum. Öğrenmek bana bir sorumluluk gibi geliyor. Bu bilgileri doğru ve kapsamlı olarak Türk halkına geri vermek istiyorum.

Türkiye’de çok fazla tarih kaybolmuş durumda. Ve biz elimizden gelenin en iyisini yaparak bu kayıp tarihin parçalarını bulmaya çalışıyoruz ve Türk halkına geri sunmak istiyoruz. Eğer bununla ilgileniyorlarsa… Çünkü bu onların tarihi. Belki bunu, onlar için anlamlı olacak bir şekilde sunabiliriz. Ve umarım öyle olur.

Hepimiz eğitimli insanlarız. Bu yüzden oyunlarımızda eğitici unsurların olması gerekir. Tüm oyunlarımız bir şeyler öğrenmeyi, bir şeyler yapmayı, bir şeyler inşa etmeyi içeriyor. İşte biz böyle eğleniyoruz. Ve biz meraklılarız. Eğitilmiş eğlenceyi severiz. Ve sizin gibi birinin bunu fark etmesi iyi hissettiriyor. Muhtemelen Türkiye’de Amerikalıların bunu yaptığını görmek çok tuhaf olmalı. Gerçekten çok tuhaf.

Türk halkına sadece bu kültüre, bu tarihe merakımızı değil, aynı zamanda tarihî bir unsuru yeniden canlandırmak istediğimizi anlatmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.

***

Belgesel yaklaşık 50 dakika…

İşte böyle cümlelerle sürüp gidiyor.

Hepsinin anlattıklarını elbette buraya yazmam mümkün değil, ama aşağıya linkini (*) bırakıyorum, Andrea’nın dediği gibi, ilgileniyorsanız tamamını izleyebilirsiniz.

Yazıyı Ted Monnich’in şu sözüyle noktalayayım;

“Bir gün birisi bizi fark edecek ve haber yerine ulaşacak. Vizyonum, hayalim o kapıdan geçmek, bir gösteri yapmak. O kapıdan geçmek… Barış kapısından. Mehteri gördüğüm ilk yer olan ikinci avluya yürümek… Bir rüya ama…”

İşte mehter ve Osmanlı âşığı, Türk tarihinin ve kültürünün hayranı bir Amerikalının rüyası…

Biz uykudayken, bir Amerikalının gördüğü rüya!

O zaman, haydi şimdi “Ver mehteri”!..."

 

(*) Belgesel için link:

 

https://www.youtube.com/watch?v=Tfnt-rBcAn4

Yorum Yazın