Malcolm X (El Hacc Malik el-Şahbaz)… Nedense söz konusu o olunca, ne kadar gıpta edilen bir şahsiyet olduğundan bahsedilir. Şöyle bir hayatını hülâsa edecek olursak, bence, Malcolm X’in hayatını dört evreye bölmek gerekir. Gerçekten de çocukluğundan, son anına kadar hayatı savaşarak geçmiştir. Malcolm, Earl (babası) Louise (anası) çiftinin dördüncü çocuğu olarak Omaha’da doğdu. Babası Earl, “Pan-Afrikanizm” gayesi güden politik bir cemiyete mensuptu. Aile “beyazlar seçkindir!” mantalitesiyle hareket eden “Ku Klux Klan” isimli siyahî karşıtı, “gizli bir” örgütün saldırılarına zaten maruz kalıyordu. Malcolm’ün babası bu cemiyetin mensupları tarafından gaddarca öldürüldü ve evleri de yakıldı. Resmî kayıtlara göre ise babası Earl, tramvay kazasında hayatını kaybetmişti… Sonraları sigortadan ayda on sekiz dolar (günümüzde bin dolara tekabül ettiği söyleniyor) maaş bağlandı. Zaten ekonomik yönden sıkıntılar çeken aile, başsız kalınca anne Louise sinir krizleri geçirmeye başlamıştı, tutunacak bir dal arıyordu; bir süre sonra hayatına yeni birisi girmişti ki, bu adam da kadını hamile bırakıp kaçtı. Kardeşler ise “koruyucu ailelere” götürülmek üzere birbirinden ayrıldı.
Malcolm okulda başarılı bir öğrenciydi, avukat olma hayaliyle yanıp tutuşuyordu, bir öğretmeninin “avukatlık bir zenci için gerçekçi hedef değil!” demesi üzerine okulu bıraktı. On dört yaşında Boston’a gitti, yirmi bir yaşına kadar ise üvey kardeşi Ella Colins ile birlikte yaşadı. Sonraki durağı ise Harlem… Mahpus olmasına sebep olacak birtakım suçlar… 1946’da hırsızlık yaparken yakalandı, üzerine bir de yankesicilik suçundan 8-10 yıl ceza aldı. Reginald Little, kardeşi Malcolm’ü ziyaretinde domuz eti ve sigarayı bırakması hâlinde, hapisten nasıl çıkılacağını öğreteceğini söyledi; Malcolm kardeşinin tavsiyesine uydu ve Reginald, Elijah M’nin liderliğindeki “İslâm Ümmeti” hareketinden bahsetti. Reginald’ın tebliğleri gerçekten iyi netice vermişti, diğer dinleri ta çocukluğundan beri saçma bulan Malcolm, İslâmî söylemleri benimsedi, Müslüman oldu.
İstediklerini yaptırma hususunda kıvrak zekâsını kullanan Malcolm, “Dediğim olmazsa, senin aslında açık tenli bir zenci soyundan geldiğine, sanki beyazmış gibi geçinip gittiğine dair bir dedikodu salarım ortalığa!” diyerek gardiyanları hizaya getirirdi. Cezaevinde bolca kitap okuyan bu siyahî, yaptığı şeyin iyi hissettirdiğini, tabiri caizse “zihin vitamini” aldığını fark etmişti. Onun ifadesiyle, “İnsanlar tek kitabın bile bir insanın hayatını değiştirmeye yetebileceğini bir türlü anlamıyorlar.” Hayatının son birkaç senesinde Alex Haley’e hayatını yazdırdığı kitapta, okuduğu kitaplardan ne kadar istifade ettiğini sık sık söylemiştir. Mahpusken okuduğu “Dilin Kokusu” isimli kitaptan hazzetmiş olacak ki, “Filoloji, gerçekten esaslı bir ilim, nerede karşınıza çıkarsa çıksın bir kelimenin nasıl tanınacağından söz ediyor. Sözgelimi ‘Caesar’ı ele alalım. Bu Lâtince bir kelimedir, Lâtince’de ‘Kaiser’ şeklinde telaffuz edilmektedir, yani C’nin serti olan K ile okunuyor. Biz bu kelimeyi İngilizceleştirerek almışız ve yumuşak C ile okumuşuz, Ruslar da buna ‘Czar’ diyorlar ve aynı anlama geliyor. Bir başka Rus lehçesinde de ‘Tzar’ şeklinde okunuyor. Jacob Grimm en önemli filologlardan biridir; onun ‘Grimm Kanunu’nu hapishanedeyken incelemiştim, sessiz üzerine bir araştırma. Filoloji, kelimelerin kökenleriyle ilgilenen etimolojiyle doğrudan bağlantısı olan bir bilimdir. Ben ikisiyle de biraz uğraştım zamanında.”
Sokakların Hamisi
Dünyanın neresinde olursak olalım, her sokağın kendine has yol-yordamı olur. Sokak şehrin, şehir de memleketin uzuvlarından bir tanesidir. Bazen devlet eliyle tesis edilemeyen adalet, bu sokakların fertleriyle yerine getirilir. Namussuz izbe sokaklar da vardır tabiî, bataklık gibi. En ufak hata yüzünden, insan tahmin edemeyeceği şeylerle karşılaşabilir. İşte Malcolm bu gibi sokaklarda alicenaplığını, erdemliliğini isbat etmiş bir şahsiyet olabilmiştir. O, sokakların hamisi, hakkı elinden alınmış kimselerin çaresiydi. İster bir köşedeki ayyaşla konuşurken, ister televizyon-radyo yahut bir konferansta ateş püskürüp binlerce ve belki de milyonlarca insana seslenirken olsun, düşmanlarını bile hayran bırakabilirdi. İnsanlar gerçekten onu seviyordu. Alex Haley’in bir hatırası: “Pejmürde kılıklı bir gitarist kaldırımda onu gördü, bu uzun boylu ihtişamlı siyahîyi tanıdı. Malcolm X’e ‘vay, adamım!’ deyip bir selam çaktı ve koluna girdi, selâmlaştılar…” Bu ihtişamlı siyahî, insanları anlamaya çalışır, onları aşağı görmezdi. Müslüman-gayrimüslim tüm siyahîler onu seviyordu! Bir zamanlar dehşet saçtığı sokaklarda adaletin sözcülüğünü yapıyordu!
Mekke’den Dönüş (23 Mayıs 1964)
Malcolm X, yurtdışına çıktığı zaman tanıdığı kişilere kart yahut mektuplar atıyordu. Hac için Mekke’ye gittiğinde, El Hacc Malik el-Şahbaz imzası atmaya başladı. Hac öncesi her Amerikalı beyazın “şeytan” olduğunu söyleyen, kitleleri peşinden sürükleyebilen bu siyahî adam, döndüğünde bambaşka birisi olmuştu. Hac vazifelerini yerine getirirken, farklı renklerden Müslümanların hâllerinden etkilenmişti… Artık koca ayakları yere daha sağlam basıyordu. Muazzam hitabet yeteneği sanki birkaç seviye birden atlamıştı. Hac dönüşü, Amerika’ya geldiğinde hanımı Betty Şahbaz ile Skyline Bale Salonu’nda tertiplenen konferansa teşrif etti. Ön saflarda elli civarında kameraman ve muhabir bulunuyordu. Salon, X’e hayran olanlar ve diğer meraklılar tarafından tıklım tıklım doluydu.
Alex Haley’in notlarından:
Salondan bir ses yükselir, “Artık bütün beyazların şeytan olduğunu düşünmediğinizi açık kalplilikle öğrenebilir miyiz?”, Malcolm X: “Doğrudur efendim! Mekke’ye yaptığım seyahat, gözlerimi açtı. Artık ırkçılığa iltifat etmiyorum. Bu konulardaki düşüncelerimi düzeltmiş bulunuyorum ve artık beyazların da insan olduklarına inanıyorum. –Bu can alıcı noktada bir an duraksadı- Zencilerle olan beşeri münasebetlerinde bu inancı yıkıcı davranışlarda bulunmadıkları sürece tabiî. Irkçı falan değilim ben. Beyazları, beyaz oldukları için suçlamıyorum ama yaptıklarından dolayı suçluyorum. Beyazların hiçbir istisna gözetmeksizin topyekûn halkımıza reva gördükleri davranışları hedef alıyorum.”
Haley: “Malcolm o gün bütün salona sürekli olarak o sevgi dolu çocuksu gülümsemesinden bol bol dağıttı. Bir ara bıraktığı kırmızı sakalını sıvazladı. Bunun üzerine sözü sakala getirerek sakalını kesip kesmeyeceğini sordular. Bu konuda henüz bir kararı olmadığını, sakalını kesmesinin ya da bırakmasının sakalına alışıp alışmamasına bağlı olduğunu söyledi. Şimdi acaba, daha önceleri şiddetli saldırılarda karşı çıktığı temel hak ve özgürlükler savunucusu liderlere katılacak mıydı? Bu soruya biraz dolaylı bir şekilde cevap verdi Malcolm X: ‘Ben konuyu şöyle açıklayacağım efendim. Farzediniz ki, bazı insanlar bir arabaya binmişler ve akıllarına koydukları bir hedefe doğru basıp gidiyorlar ve siz bu insanların yanlış yolda olduklarını biliyorsunuz. Fakat onlar kendilerinin doğru yolda olduklarından asla kuşku duymamaktadırlar, bu durumda sizin de onlarla birlikte aynı arabaya binersiniz ve konuşa konuşa gidersiniz. Sonunda bu insanlar gittikleri yolun yanlış olduğunu, varmak istedikleri hedefe bu yoldan gidilemeyeceğini görüp anlarlar ve siz de onlara hedefe varmak için hangi yolu izlemek gerektiğini anlatırsınız, sizi ancak o zaman dinlerler.’ Malcolm X, kendisine yöneltilen sorulara ölçülü cevap vermekte, nazik soruları ustaca savuşturmakta hiçbir zaman böylesine başarılı olmamıştı hemen hemen. Yanımda oturmakta olan Times yazarı Handler, bir taraftan not alıyor, bir taraftan da ‘inanılır gibi değil, inanılır gibi değil!’ diye mırıldanıyordu kendi kendine. Ben de aşağı yukarı aynı şeyleri düşünüyordum o sırada. Zaman zaman da, şu anda Malcolm X’in arkasında bulunan pencereden aşağıya bir taş atılsa, bu taş, böyle konuşan şu adamın yıllar önce sekiz kat aşağıda uyuşturucu madde satabilmek için volta attığı kaldırımlara düşecek, diye geçirdiğim oluyordu aklımdan.”
Şehadet (21 Şubat 1965)
Elijah M. İslâmiyeti işine geldiği gibi yorumlayıp bundan fayda sağlayan bir liderdi. Hac’dan döndükten sonra daha fazla kitleyi tesiri altına alan Malcolm X, Elijah’ın hasetinin gazabına uğradı. İçin için Malcolm’e olan nefretini hohlayarak ısıtıyordu, John F. Kennedy suikasta (22 Kasım 1963) uğradıktan sonra Malcolm’ün yorumları, Elijah liderliğindeki “İslâm Ümmeti”ni kudurtmuştu.
Başkan John F Kennedy’nin öldürülmesinden sonraki gün gazeteciler, Malcolm’ün yorum yapmasını istediğinde, Malcolm ABD televizyon muhabirlerine sakin bir şekilde “tavukların tünemek için eve geldiğine hiç şaşırmadıklarını” bildirdi. Söylemesi gerektiğine inandığı şeyleri söyledi tabiî. Sonra “İslâm Ümmeti”nden ayrılacağını, yeni bir teşkilat kuracağını, beyazların da buna katılabileceğini söyledi. Hanımı Betty ve en yakınındakilerden “Bünyamin Kardeş”e defalarca suikasta uğrayacağını ifade eden Malcolm’ün evi bombalandı. Otel odalarında mesailerine devam etti…
21 Şubat 1965’te Audubon Tiyatrosu ve Balo Salonu’nda konuşma yaptığı esnada şehit oldu.
Salona gelen seyirci-misafirler tedirgin olduğu için, Malcolm güvenlik sebebiyle yapılan aramayı yarıda kestirdi. Malcolm’den önce yarım saat Bünyamin seyircilere hitap etmişti ve: “Şimdi sözü daha fazla uzatmadan, sizi sizler için hayatını seve seve ipe götürebilecek birisini, sizler için hayatını feda edebilecek birisin takdim ediyorum: Ona kulak verin; dinleyin ve anlayın. Siyahîlerin kurtarıcısı, işte huzurunuzda!”
Alkış tufanından sonra heybetiyle sahneye çıktı, “Esselamû Aleyküm kardeşlerim!” dedi, seyirciler ise, “Aleyküm esselam!”… Ön saflardan geriye doğru sekizinci sırada bir kargaşa çıktı, “çek elini cebimden!” narası yükseldi… En ön kısımdan “en az üç kişi” Malcolm’ün üzerine kıskançlığın mermilerini yağdırdı; tam on altı kurşundu!
Malcolm’den önce Elijah’ın “İslâm Ümmeti” isimli teşkilatına mensup 400 kişi vardı, Malcolm’ün çabaları neticesinde bu sayının kırk bine ulaştığı ifade ediliyor. Alex Haley, Malcolm dışlanıp uzaklaştırıldığında kahramanımızı şu notu defterine kaydederken görmüştü: “Eylem hâlindeki cehaletten daha korkunç hiçbir şey olamaz! (Goethe)”
Oğuz Can Şahin
Baran Dergisi 684. Sayı