Sekiz yıl evvel Halep, Esed rejimi, Rus ve İran bombaları altında vahşi bir abluka ile sarsılmıştı. Şehrin binlerce sakini katledilmiş yahut zorla göç ettirilmişti. Bugün ise Özgür Suriye sancağı, Halep Kalesi üzerinde dalgalanmaktadır.
Muhaliflerin ilerleyişi ve rejim kuvvetlerinin ani çöküşü herkesi hayrete düşürdü. Bu gelişmeler, 2020’de Rusya, Türkiye ve İran tarafından tesis edilen ve donmuş hâlde bulunan harita biçimini değiştirdi.
Birkaç gün zarfında Halep ve İdlib vilayeti, büyük ölçüde Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) tarafından domine edilen muhalif grupların kontrolüne geçti.
Bu esnada, Türkiye destekli Suriye Millî Ordusu, Kürtlerin öncülük ettiği ve ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrolündeki Tel Rıfat ve civarında bir saldırı başlattı.
Dera’nın güney vilayetinde muhalif gruplar ile rejim arasında çatışmalar rapor edilirken, Dürzi nüfusunun hâkim olduğu Süveyda’da ise kuzeydeki Suriyelilere destek mahiyetinde halk protestoları düzenlendi.
Birçok kişi bu gelişmeyi kutladı, ancak bu sürecin rejim için sonun başlangıcı olabileceğine dair ümit etmekten çekinerek temkinli davrandılar.
Yıllardır Esed, halkı teslimiyete zorlamak için tecavüz, işkence, aç bırakma, bombalama ve gaz kullanma gibi en vahşi yöntemlere başvurdu. İktidarda kalması ise yabancıların bombaları sayesinde mümkün oldu. Fakat bugün Rusya, Ukrayna’da sıkışmış bir durumda ve İran’ın Suriye’deki askeri altyapısı (ve vekil gücü Hizbullah) İsrail saldırılarıyla büyük ölçüde etkisiz hale getirilmiş durumda.
Son günlerde, yalnızlaşan ve muhtemelen paniğe kapılan Esed, Körfez müttefiklerini yardıma çağırmak için çırpınıyor.
Buna karşın, muhalifler bu zayıflık anını değerlendirerek her zamankinden daha güçlü ve birlik içinde görünüyor. Yeni insansız hava araçlarıyla donatılmışlar ve rejim güçlerinin az direnç göstererek geri çekilmesi sırasında ele geçirilen silah depolarını kullanıyorlar.
Muhaliflerce kazanılan bu topraklar, milyonlarca Suriyeliye evlerine dönüş umudu verdi ve bazıları şimdiden dönmeye başladı. Sosyal medyada paylaşılan videolarda, çoğu kadın olan mahkûmların rejim zindanlarından kurtuluşu Suriyelileri gözyaşlarına boğdu. Ancak hâlâ 100 binden fazla kişi Esed’in hapishanelerinde ya kayıp ya da esir.
Bununla birlikte Suriyeliler, rejimin sivillere karşı misilleme yapmasından korkuyor. Rejim ve Rusya, Halep ve İdlib’deki hastaneleri ve yerinden edilmişler için kurulan kampları bombalayarak intikam alıyor.
Halep’teki bir hastaneden doktorlar, yaralılara müdahale edecek kapasiteye sahip olmadıklarını belirterek yardım çağrısında bulundular.
Ayrıca, İran destekli Şii milislerin, Esed’in güçlerine destek olmak üzere Irak’tan Suriye’ye giriş yaptığına dair raporlar var.
Korkulan geleceğin gölgesi
Suriyeliler, bundan sonra ne olacağı konusunda endişeli. Artık ülke içinde organize bir demokratik muhalefet kalmadı; Esed buna özellikle dikkat etti. Toprakları geri alan savaşçılar, çeşitli ideolojik ve destek kaynaklarına sahipler, ancak bunların arasında otoriter, aşırıcı ve bazı durumlarda yabancı destekli gruplar bulunuyor. Bu grupların bazıları, Suriye’nin devrimci ideallerini temsil etmiyor.
İdlib’ten ilerleyen muhalifler, Hayat Tahrir eş-Şam (HTŞ) altında birleşti.
HTŞ, otoriter bir İslamcı milis olup kuzey Suriye’de hâkimdir. Kökenleri El Kaide’ye dayanmakla birlikte son yıllarda önemli ölçüde değişim göstermiştir. Artık yabancı mücahitlerden ziyade Suriyeli bir milliyetçi örgüt olarak hareket etmektedir.
İdlib’te fiili yerel yönetim rolünü üstlenen HTŞ, Suriye Kurtuluş Hükümeti aracılığıyla kurumlar, hizmetler ve insani yardımlar organize etmektedir. Lideri Muhammed el-Culani’ye karşı otoriter yönetimleri ve suistimalleri nedeniyle sürekli ve yaygın halk protestoları düzenlenmektedir.
Muhalifler, azınlıkların korunacağına dair açıklamalar yapmakta ve tüm Suriyeliler arasında birlik çağrısında bulunmaktadır. HTŞ, Halep ve İdlib’teki vatandaşların herhangi bir hak ihlali ya da güvenlik sorununu bildirebileceği bir ihbar hattı bile kurdu.
Muhaliflerin aldığı yerlerde şimdiye kadar, dini azınlıklar herhangi bir saldırıya uğramamış durumda ve Halep’teki Hristiyanlar ile Piskopos Ephrem Maalouli gibi dini liderler, şu an için güvende olduklarını ve kiliselerde ibadetlerin devam ettiğini bildiren açıklamalar yaptılar.
Kuzey Suriye’deki son gelişmeler, Esed rejimine karşı direnişi yeniden canlandırmış olsa da, mevcut siyasi ve askeri dinamikler, ülkenin geleceği konusunda ciddi belirsizlikler barındırıyor. Muhalefetin birliği ve azınlıkların güvenliği konusundaki vaatler, geniş çaplı bir ulusal mutabakata dönüşmekten henüz uzak.
Aynı zamanda, uluslararası toplumun Suriye meselesine yaklaşımı, geçmişteki başarısızlıkların gölgesinde şekilleniyor. Amerika ve Avrupa, rejimin işlediği insanlık suçlarına yeterince güçlü bir cevap vermemekle eleştiriliyor. Bunun yanında, Rusya ve İran’ın bölgedeki nüfuzu, Suriye’yi daha karmaşık bir vekâlet savaşı arenasına dönüştürüyor.
Suriyelilerin önünde uzun ve meşakkatli bir yol var; ancak Halep’in yeniden özgürlük rüzgarlarını hissetmesi, onlara her şeye rağmen mücadelelerinin bir anlamı olduğunu hatırlatıyor.
Yabancı devletler, rejimin devrilmesiyle ilgilenmemektedir; hele ki Suriye’nin kendi kaderini tayin etmesiyle hiç.
ABD, rejim karşıtı söylemlerine rağmen, muhaliflere sadece kısmi destek sağlamış; bu destek de Esed’i müzakere masasına oturmaya zorlamak içindir, güç dengelerini değiştirmek için değil. Amerikan askeri müdahalesi, esasen IŞİD’i yenilgiye uğratmaya odaklanmış; rejimi devirmek gibi bir amacı olmamıştır.
İsrail, rejimi kullanışlı bir ortak olarak görmektedir. Rejim, İsrail karşıtı söylemlerine rağmen silahlarını yalnızca iç muhalefeti (ve birçok durumda Filistin direnişini) bastırmak için kullanmıştır; İsrail işgali altındaki Suriye topraklarını kurtarmak için değil.
Suriyelilerin haklı özgürlük talepleri, büyük güçlerin stratejik hesaplarının gölgesinde kalmaya devam etmektedir. Ancak, Suriyeliler arasında giderek güçlenen bir bilinç, bu tür anlatıları reddederek kendi kaderlerini tayin etme mücadelesini kararlılıkla sürdüreceklerine işaret etmektedir.
Suriyeliler herhangi bir yanılsama içinde değiller; Esed’den sonra ne gelirse gelsin, karmaşa kaçınılmaz. Bölgenin tamamı alevler içinde.
Ancak milyonlarca Suriyeli için hiçbir şey, yüz binlerce insanı katleden, ülkeyi yerle bir eden, yabancı güçlere teslim eden, ekonomiyi mahveden, halkın yarısını evlerini terk etmeye zorlayan ve şimdi ülkeyi Captagon isimli uyuşturucuyu ihraç eden bir suç karteli gibi yöneten bu soykırımcı faşist rejimden daha kötü olamaz.
Eğer rejim devrilirse, milyonlarca Suriyeli evlerine dönebilecek, sivil aktivizmin yeniden canlanmasının yolu açılacaktır. Esed’in düşmesi, umut etmek için bir fırsat sunacaktır ve Suriyeliler arasında umut, uzun zamandır tükenmiş bir kaynak olmuştur.
Umuda dönüş
Suriye’nin yeniden inşası, yalnızca fiziksel anlamda değil, toplumsal ve ahlaki bir dirilişi de içerecek şekilde olmalıdır. Bu, kolay olmayacak; çatışmanın bıraktığı derin yaralar, yıllar boyunca kapanmayabilir. Ancak Esed rejiminin yıkılması, en azından Suriyelilerin kendi kaderlerini tayin etme mücadelesinde bir başlangıç noktası teşkil edecektir.
Küresel toplumun rolü
Uluslararası toplumun desteği, bu süreçte belirleyici olabilir. Ancak bu destek, sadece diplomatik açıklamalardan ibaret olmamalıdır. Suriyelilere yardım etmek, yeniden inşa çabalarına katkıda bulunmak ve insan haklarını merkeze alan bir geçiş sürecini desteklemek, küresel bir sorumluluktur.
Tercüme: Oğuz Can Şahin
Bir not: Bu yazıda Ekip Haber’in yayın politikasını temsil etmeyen şeyler yer alabilir. Görüşteki ifâdeler tamamen Leila al-Shami’ye aittir. Kaynak New Arab, 3 Aralık 2024.