ABD Başkanı Joe Biden geçtiğimiz Nisan ayı ortasında yaptığı bir konuşmada yaklaşık 80 yıl önce kaybettikleri dayısının ilginç ölüm sebebini açıkladı. Bu açıklamaya göre Biden'ın zavallı dayısı 2. Dünya Savaşı yıllarında Papua Yeni Gine civarında düşen bir uçaktaydı. Ama gürbüz, kemikleri sağlam Bosie Dayı, uçağın yere çakılması nedeniyle değil de yeğeninin ima ettiği gibi adada yaşayan yamyam halkın akşam yemeği olarak hayata veda etmişti.(1)
Evet, Joe Biden'in beyanına göre dayısını Papua Yeni Gineli yamyamlar yemişti.
Konu ile ilgili Papua Yeni Gine Devlet Başkanı James Marape'nin Biden'ın sözlerini kınayan açıklaması (2) veya dünya basınında çeşitli araştırmacı gazetecilerin olayın bu şekilde gerçekleşmediğine dair yazıları artık bizim için sıkıcı bir konu olabilir. Biz şu "yamyamlık" meselesi üzerine birkaç kelam edelim.
Popüler kültürden tanıdığımız kara derili yamyam imajı malumumuzdur. Mabada yaprak ele mızrak alıp insan avına çıkan laf anlamaz insaf bilmez vahşi kabileler, yakaladıkları beyaz adamı kazanda pişirip etini yahni, suyunu çorba edip ateş başında mideye indirirler. Beyaz adamın, elinde İncil ile henüz medeniyet götürmediği balta girmemiş ormanlarda yaşayan bu vahşiler, bir asrı geçkin süredir popüler kültüre ait bir unsur olarak resimli kitaplarda, romanlarda, tiyatrolarda, sinema filmlerinde ve çizgi filmlerde karşımıza çıkar. Herkes "yamyam" deyince hayalinde beliren ilk resme bir baksın...
Gerçekte insan eti yiyen bu vahşi topluluklar antropolojik açıdan tanımlanırken yakın geçmişte coğrafi olarak Papua Yeni Gine, Orta Amerika, Fiji gibi Bazı Pasifik adaları, Afrika'nın bir kısmı gibi bölgelerde işaretlenmişler. Gelin görün ki insan tüketen bu kabilelerin yamyamlığı ister bir savaş sonrası zafer ve güç geçirimi simgesi olsun, ister farklı spiritüel amaçlar içeren ritüeller olsun kayıtlara geçmiş geniş çaplı vukuatlar ve bunları açığa çıkaran verilerden ziyade, Avrupalı seyyahların, maceraperestlerin anlatımına dayanıyor. Kısaca, bu siyahi yamyam kabileler ile ilgili öyle zannettirildiği kadar çok anlatı ve kayda değer objektif veri yok.
Fakat kayıtlara gayet net geçmiş yüzyıllar boyunca kendine "bilimsel" gerekçeler bularak yaşatılmış organize bir yamyamlık kültüründen söz ediyorsak Avrupa tarihine bakmamız gerekiyor. Yani başkan Biden'in ve diğer ABD başkanlarının geldiği "anakara"ya.
Yamyamlığın tarifi içinde amaç fark etmeksizin ölmüş olan insanın etini, cildini, organlarını yemek; kanını içmek (vampirlik?) gibi davranışlar varsa, yakın tarihte geriye dönük olarak asırlar boyunca yamyamlığı en aymaz, en uluorta şekilde yaşatan kavimlerin Avrupalı olduklarını söyleyebiliriz. Bu gerçeği de batının kendi kaynaklarına dayandırdığımızı hemen ifade edelim.
Çok geçmişe değil, 19. yüzyıl ortalarına gidip Avrupa'da bir idam merasimine şahit olsaydık belki şu sahneye denk gelebilirdik: İdam mahkumunun başı kütüğe konmuş, cellat elinde idam kılıcı veya baltasıyla son hazırlıklarını yaparken kıpır kıpır kalabalığın gözlerinde anlaşılmaz bir heyecan parlamaktadır. Bu heyecanın sebebini bilmeyenler de mücrimin başı kesilir kesilmez öğrenirler. Talihsiz baş gövdeden ayrılıp sepete yuvarlandığı saniyede podyuma hücum eden bir grup insanın gâyesi henüz akışkan olan taze, sıcak kandan bir kap alabilmektir. Zira 1850'li yıllara kadar Avrupa'da hâlen insan kanı içmenin tıbbi faydalarından bahseden fikirler vardır.(3)
Avrupa'da cesetten ilaç yapmanın tarihçesini anlattığı sarsıcı eseriyle yoğun bir emeğin ve arşiv taramasının sonucunu ortaya koyan Dr. Richard SUGG, kitaplarıyla gerçek yamyamlığın çeşitli biçimlerini ortaya koyuyor. Dr. Sugg'un özelliği sadece bir mikrotarih araştırmacısı olmakla kalmayıp konuyu cesurca modernliğin tezgahtarlığını yapan batı toplumlarının derin vahşiliğine de neredeyse ideolojik bir yaklaşımla bağlıyor oluşu.
Sugg'un araştırmasında neler yok ki? Özellikle asillerin, zenginlerin, idarecilerin başı çektiği zümrenin yaptıklarını okumak bazen insanı ürpertirken çoğu zaman mide bulandırıyor. Matbaayı kullanmaya başlamış olan 15. yy Avrupasından Çırçır makinesinin, buharlı motorların kıtayı sardığı 19. yy modern batı dünyasına kadar bu insanların bazen şifa bulmak, bazen de genç kalmak ve ömür uzatmak adına nasıl da yamyamlaştığını, vampirleştiğini görüyorsunuz.
İnsan etinin ve derisinin mumyalanarak haplar şeklinde yutulduğu, kemiklerin çeşitli metotlarla ezilip farklı madelerle karıştırılıp damıtılarak tüketildiği, kralların ve en soylu ahalinin insan cüzlerinden mamul takviye gıdaları ve ilaçları yanlarından eksik etmedikleri, bir papanın sona yaklaşan hayatını uzatabilmek için, kandırılıp alıkonmuş iki genç insanının kanlarını kendileri ölene kadar (doktor tavsiyesiyle) nasıl kadeh kadeh içtiğini belgeleriyle birlikte Richard Sugg'un kitaplarında ve farklı kaynaklarda okuyabilirsiniz. Bunları öğrenince insanın aklına ister istemez ilaç kıtlığının olduğu yerde kurban bulup "ölüme göndermek" için neler yapılmış olabileceği de geliyor.
Batılı insanın pratik zekası ve mekanik düşünce tarzının kendisine madde dünyasını ve bir tarafta teknolojiyi ele geçirme avantajı sağlamasının yanısıra, aynı insanın açlık ve varlık korkusu yaşadığında nasıl bir makine vicdansızlığında yırtıcıya dönüşebileceğini sadece yakın tarihte görmüyoruz. Batılı insanı biraz seyrettiğimizde bunu iliklerimize kadar hissedebiliyoruz da.
Kökeni çok eski sözlü anlatılara dayanan ve Grimm Kardeşlerin 1812 yılında derleyerek şekil verdiği Hansel ve Gretel masalındaki cadının hikayesini aşağı yukarı hepimiz biliriz. Yerleşim yerlerindeki insanlar açlıktan kırılıp öz çocuklarını ormanlarda bırakıp kaçacak kadar yokluk içindeyken yiyeceklerden yapılmış evinde çeşit çeşit yemekler pişiren ve mücevher dolu sandıklara sahip olan "cadı kadın" illâ çocukları yemek peşindedir.
Minnesota Üniversitesi profesörlerinden Jack David Zipes, Ortaçağ Avrupası’nda fakirlik veya istenmeyen gebelik gerekçesiyle çocukları "ormanda terkedip kaçmanın" neredeyse geleneksel bir hal aldığını anlatır. (4)
Biz cadıya dönecek olursak, yemeğe ihtiyacı olmadığı halde muhtemelen gençleşmek veya ömrünü uzatmak için Avrupalı hekimlerin ciddi makalelerle anlattığı tariflere uygun olarak körpe insan eti yemektedir. Masalda yemek kitabı gibi detay verecek hali yok ya, herhalde cadı çocukların kanını ılıkken içip kafataslarından şaraba katılan bir toz, derileri ve yağlarından sıtma ve sara için kullanılan mumya hapları yapacaktır.
Geçmişi bırakıp masalları boşvermemizi, güne dair kalem oynatmamızı ihtar eden sahibi görünmez iç sese kulak veriyorum. Bazılarımız o kötü kalpli cadıyı Grimm Kardeşler’in sayfaları arasında, yarasa kulağı kaynatıp kurbağa tozu ile iksir kaynatan Gargamel'i çizgi filmlerde ararken biz onları tam da günümüzde, 21. yüz yılın göbeğinde gökdelenlerin aynalı camları ardında buluyoruz.
Avrupa'da her yıl kaybolan 250 bin çocuğun organ mafyasının kurbanı olduğundan korkuluyor.(5)
ABD ve Avrupa'da kozmetik ürünlerde ve hatta gıda sektöründe anne karnından alınmış fetüslerin 1930'lardan beri kullanıldığı biliniyor. (6)
Hollywood yıldızlarının, Yahudi Rothschild ve Rockefeller ailelerinin, ilaç endüstrisi devlerinin başlarındaki bir grup "elit" hakkında, kan ayinlerinden toplu çocuk tecavüzlerine kadar pek çok iddia "magazin" derecesinde zaman zaman dillendirilip gündemin sisleri arasında yok olurken Batılı insanın sadece yaptıklarını değil, yapabileceklerini de görmek hiç zor olmuyor.
Sosyal organizmalar insan bedenine nispetle taşıdıkları büyüklüğe oranla kendi izafi zamanları içinde hızlı, fakat ferdin gözlem alanı içinde yavaşça dönüşür, gelişirler. İşte Batı toplumlarının içinde yatan mekanik ruhsuzluk ve pragmatizm onları potansiyel olarak en azılı katiller, hırsızlar, ahlaksızlar haline sokabildiği gibi kravatları ardına gizlenmiş bu eli baltalı vahşilerin içinden yeşeren Hak tarafgirliği de aynı ölçüde tutkulu, sert ve hedefe odaklı olacaktır.
"Bizim Gazze’miz" için dudağını kıpırdatmak şöyle dursun, inadına ve alay ederek Siyonizm yandaşlığına soyunan organize gençlerimiz kafelerde sözlük yazarlığı yaparken ABD ve Avrupa gençliğinin doğruluğuna inandığı noktada "insanlık" adına nasıl tutkuyla ve inatla soykırımı protesto ettiğini, kendi vahşi yönetimlerine başkaldırdığını seyrediyoruz.
Bizim Batı’dan alacak medeniyet dersimiz hiç olmadı, olmayacak da. Ama Batı'nın bizim bir yerlerde düşürdüğümüz vicdan ve medeniyet ilkelerini tutup kaldırarak kendi riyazi dinamikleriyle birleştirmesi de muazzam bir gelecek hayali gibi durmuyor mu?
Nihayetinde, Joe Biden'in dedesini yamyamlar yedi mi, yemedi mi bilmiyoruz. Zaten çok da fark etmiyor. Bir yamyamın diğerini yemesi ve yememesi sonuç olarak neyi değiştirir ki?
Dipnotlar
1-https://www.dailymail.co.uk/news/article-13320611/Joe-Biden-cannibals-uncle-ww2-Trump-guinea.html
2-https://www.cbsnews.com/news/papua-new-guinea-james-marape-joe-biden-uncle-cannibals-comment/
3-Richard SUGG, Mumyalar, Yamyamlar ve Vampirler, İstanbul 2019, Ketebe Yay, s.147.
4-Zipes, Jack (2013). Abandoned Children (Aarne–Thompson–Uther indexi) ATU 327A―Hansel and Gretel, The Golden Age of Folk and Fairy Tales: From the Brothers Grimm to Andrew Lang. Hackett Publishing Company. pp. 121ff.
5-https://www.trthaber.com/haber/turkiye/insanlik-disi-bir-pazar-kacak-organ-piyasasi-422322.html
6-https://www.rehumanizeintl.org/post/fetal-cells-in-the-cosmetics-food-and-medical-industries