Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan bugünkü "Zamanı biz belirleyeceğiz" başlıklı yazısında, terör devleti İsrail ve destekçilerinin saldırgan tutumuna karşı Türkiye'nin bu tabloya doğrudan çatışmayla değil, zaman kazanma stratejisiyle karşılık verdiğini, mevcut dengeler kısa vadede Batı lehine görünse de uzun vadede kırılganlıklar barındırdığını yazdı:
"İsrail terör devleti, son 10 gün içinde Yemen'in başbakanını öldürdü, Gazze'ye yardım götüren gemiyi Tunus'ta bombaladı ve Katar'daki müzakere masasına saldırı düzenledi. Bir kuduz köpek üzerinden Ortadoğu yeniden şekillendirilmek isteniyor.
Washington ve Tel Aviv'in yürüttüğü bölgesel stratejiler, 1916 Sykes- Picot Antlaşması'nın güncellenmiş bir versiyonu niteliğinde. Yani son iki yıl içinde 6 ülkeyi birden bombalayacak bu cüretin sebebi, sadece hesap sorulmayacağını bilmek değil. Temel amaç, bölge ülkelerini kalıcı bağımlılık ilişkileri içine hapsetmek ve iradelerinden arındırılmış bir jeopolitik düzen kurmak.
Bu pervasızlığın siyasi dildeki karşılığı, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun şu sözlerinde saklıdır: "Başta Katar olmak üzere Hamas teröristlerine ev sahipliği yapan tüm ülkelere söylüyorum: Ya onları sınırdışı edin ya da yargılayın; çünkü siz yapmazsanız biz yapacağız."
Bu açık tehdit, İsrail'in yalnızca işgalci bir güç olmadığını, aynı zamanda bölgedeki bütün diplomatik girişimleri kendi çıkarına göre şekillendirmeye çalışan bir vesayet mekanizması kurduğunu gözler önüne seriyor.
Türkiye bu tabloya doğrudan çatışmayla değil, zaman kazanma stratejisiyle karşılık veriyor. Çünkü mevcut dengeler kısa vadede Batı lehine görünse de uzun vadede kırılganlıklar barındırıyor.
Küresel güç mücadelesinin Asya- Pasifik'te yoğunlaşması, enerji piyasalarındaki dalgalanmalar ve çok kutuplu düzenin yükselişi, bu kırılganlıkların temel kaynaklarını oluşturuyor. Türkiye'nin zamanı kendi lehine kullanma çabası, salt beklemek değil; hazırlık ve güç biriktirme anlamı taşıyor.
AKTİF HAZIRLIK DÖNEMİ
Bu sürecin iki boyutu öne çıkıyor. İlki, savunma sanayiinde bağımsızlık. Türkiye son yirmi yılda ithalata bağımlı bir konumdan kendi insansız hava araçlarını, füze sistemlerini, elektronik harp teknolojilerini geliştiren bir aktöre dönüştü. Ancak bu dönüşüm tamamlanmış değil.
Yüksek teknolojiye dayalı sistemlerde dışa bağımlılığın kırılması, yerli üretim kapasitesinin derinleştirilmesi ve kritik altyapının güçlendirilmesi için birkaç yıllık zamana ihtiyaç var.
İkincisi ise iç konsolidasyon. Bölgesel krizler, askeri yöntemlerin yanı sıra ekonomik ve toplumsal kırılganlıklar üzerinden de yönetiliyor. Türkiye'nin siyasi kutuplaşmayı azaltarak, ekonomik reformları hızlandırarak ve toplumsal dayanıklılığı artırarak dış müdahalelere karşı daha dirençli hale gelmesi gerekiyor.
ABD ve İsrail'in kurmaya çalıştığı vesayet düzeni, bölgedeki devletlerin parçalı duruşuna yaslanıyor. Her ülkenin kendi güvenliği için Washington veya Tel Aviv'le ayrı pazarlık yapması, onları uzun vadede aynı sona sürüklüyor.
Tarih, dışarıdan kurgulanan hiçbir düzenin içeride güçlü bir toplumsal ve kurumsal konsolidasyonla birleşmeden kalıcı olmadığını gösterdi. Türkiye'nin zaman kazanma stratejisi bu nedenle pasif bir bekleyiş değil, aktif bir hazırlık dönemidir.
Bugün bölgede yaşananlar tarihin basit bir tekerrürü değil; yöntemler değişse de mantık aynıdır. Yeni bir Sykes-Picot girişimi, bölgeyi yeniden haritalandırmak ve bağımlı kılmak için sahnede.
Türkiye ise bu süreyi savunma kapasitesini artırmak ve iç konsolidasyonu güçlendirmek için kullanıyor. Zaman, bu bağlamda yalnızca beklemek değil; geleceğin oyun kurucusu olabilmek için stratejik bir sermaye..."