Cuma akşamı son anda ilan edilen sokağa çıkma yasağının toplumda sebep olduğu panik ve bu paniğin tezahürü olan bazı vakalar üzerinden tartışmalar sürüyor.
Sokağa çıkma yasağının birkaç gün önceden ilan edilmesi ve yasak sürecinde verilecekler hizmetler zamanında anlatılsaydı düşünüldüğü gibi marketlerde izdiham olmazdı. Avrupa ülkelerinde sokağa çıkma yasağı sonrası marketlerde yaşananlarla mukayese etmek Türkiye’ye haksızlık olur. Başta Vefa grupları olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının salgının başlamasıyla birlikte yaptıkları yardım faaliyetleriyle cemiyette güven duygusu zirvede. İhtiyarlarını ölüme terk eden Batı ile poğaçasına kadar ayağına götüren Türkiye bir mi?
İnsanı, dolayısıyla da toplumu ayakta güven duygusudur. Müşahede edebildiğim kadarıyla da bu süreçte toplumda devlete güven arttı. Tabiî ki sorunlar var, tabiî ki insanların geleceğe dair kaygıları var. Nihayetinde insan, “Birkaç damla kan ve binbir endişeden ibarettir.” Yaşanan sıkıntıları yazıyoruz. Sağolsunlar yetkililer de sorunları çözmek için çaba gösteriyor.
“Dünyanın efendisi” denilen, birilerin ilâh mesabesinde gördüğü ABD’nin Çin virüsü karşısında yaşadığı hezimet ortada. Hâkeza Batı’nın da! Türkiye bu süreçten başarıyla çıkacağına ve insanlığın aradığı ses olacağına inancım tam. Dünyanın dört bir tarafına gönderdiği yardımlar da Türkiye’nin yükleneceği yeni vazifesinin ön hamleleri. Yeter ki yol kazaları olmasın.
Dikkat ederseniz yol kazaları olmasın diyorum. Yol kazası olmasın demiyorum. Çünkü hayatın olağan akışında kazasız, hatasız iş olmaz. İnsanız yahu!.. Hatayı iş yapanlar yapar. İş yapmayan hata yapmaz.
Cuma akşamı yaşananları da bu cümleden değerlendiriyorum. Cuma akşamı beni hayrete düşüren, halkın küçük bir kesiminin sokağa çıkma yasağını duymasıyla birlikte gayet insani insiyâkla marketlere hücum etmesi değil. Beni şaşırtan, sosyal medyada paylaşılan birkaç fotoğraf ve 10-20 saniyelik videolar üzerinden genel bir değerlendirme yaparak bir anda kendini, halkı sürekli aşağılayan Bekir Coşkun, Yılmaz Özdil seviyesine indiren meslektaşlarım. Tanıdığım sevdiğim insanların içinden bir anda Bekir Coşkun çıktı!
Esnaf olan babasının yanında küçük yaşlarda çalışmaya başlamış ve 10 yıllık cezaevi süreci yaşamış biri olarak halkın ortalamasını iyi bilirim. Az çok neye nasıl tepki verebileceklerini de sezebiliyorum. Yani popülizm yapacak değilim. Tamam popülizm yapmayalım ama halkı da aşağılamayalım.
Sokağa çıkma yasağı 64 milyona yakın insanımızı kapsıyor. O gece 64 milyonun çok küçük bir kısmı marketlere hücum etti. Peki bu insanların hangi saiklerle marketlere gittiğini biliyor muyuz? Hayır! Peki ne yapıyoruz, bir iki fotoğraf ve video üzerinden genelleme yapıp bu insanlara hakaret ediyoruz. Yapmayalım! Hele bunu, halkına hizmet için gecesini gündüzüne katarak çalışan, yeri geldiğinde bağdaş kurup halkıyla yer sofrasına oturan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı savunmak adına hiç yapmayalım!
“Bir de market ve bakkallar o saatte yasak olmasına rağmen niye açıktı, ceza kesilsin” deniliyor. Biraz araştırdım. Market ve bakkal sahipleri saat 21.00'de kapatıp evlerine gitmişler. Sokağa çıkma yasağının açıklanmasıyla birlikte iş yerlerinin önünde kuyruklar oluşmuş ve telefonları susmamış. Bir bakkal, dükkanı açmam için kapıma kadar geldiler diyor. Kendimizi bu insanların yerine koyalım, şâyet siz o gece bakkalınızı veya marketinizi açmasaydınız bir daha o mahallede dükkan açabilir miydiniz? Market ve bakkallara kızmak yerine teşekkür edelim. Provokasyonun en büyüğü o gece bakkal ve marketlerin açılmamasıyla olurdu. Düşünsenize birileri, panikle sokağa çıkıp açık bakkal market arayanları galeyena getirip kepenkleri kırdırıp yağma yaptırdığını. Dükkanını açmadı diye bakkalın linç edildiğini!..
Hâsılı kelâm bir şey yaparken, yazarken, söylerken bin kere düşünmemiz, hayatın olağan akışını hesaba katmamız gerekiyor. Yoksa bir anda kendimizi Bekir Çoşkun'un safında bulabiliriz!
13 Nisan 2020 Pazartesi, Star