Küresel Sumud Filosu gönüllülerinden ve gazeteci Ersin Çelik bugünkü "Adi bir iftira: Biz İsrail’den özür mü diledik?" başlıklı yazısında, filo gönüllüleri hakkında atılan iftiraları ve filonun sabote edilme teşebbüslerini yazdı:
"İsrail hapishanesinde kalan son arkadaşlarımız da şükürler olsun döndüler. O halde şimdi bazı meseleleri konuşmanın vaktidir.
Sumud Filosu, daha Tunus’tayken başlayan kaotik süreçlerden beri sistematik bir şekilde sabote ediliyordu. Lakin İsrail’in ve uzantılarının engelleme çabaları döndü dolaştı, Türkiye kamuoyunda filodakileri birbirine düşürecek alçakça bir itibar suikastına dönüştü. Sürecin her anına şahitlik eden bir gazeteci ve aktivist olarak, bu organize kötülük karşısında susacak değilim.
Çünkü ülkemizde birileri, 72 saat içinde deport edilen bizlerin İsrail’den özür dileyerek hapishaneden çıktığı iftirasını vicdanları sızlamadan ortaya attı. Güvendiğimiz, bizden emin olduklarını bildiğimiz insanlar dahi, sıcak kahvelerini yudumladıkları konforlu koltuklarından yaptıkları yayınlarda; günlerdir yollarda olan, son üç gününü sorgu odalarında, betondan ibaret hücrelerde, aç-susuz bir direnişle geçiren insanların onuruna ve haysiyetine saldırdı.
Aslında bu satırlarda size o hücrelerdeki direnişi, arkadaşlarımın yiğitliğini ve İsrail’in çaresizliğini anlatmam gerekirdi. Filo Günlükleri’ne böyle devam edecektim. Ancak bu kirli iftiralar, enerjimizi ve gündemimizi Gazze’den çekip kendi onurumuzu savunmaya zorlayarak tam da İsrail’in amacına hizmet etti. Bu yüzden o defteri şimdilik kapattım. Lakin bu yazıyı, o gemideki ve o hücredeki tüm arkadaşlarım adına yazmayı tarihi bir borç biliyorum.
Biz 36 Türk vatandaşı, ilk kafilede deport edildik, 14 arkadaşımız geride kaldı. Peki neden? Bu sorunun cevabı, iftiracıların yalanlarında değil, filonun kendi kolektif stratejisinde gizli.
İsrail’in müdahalesinden iki gün önce, Sumud Filosu Türkiye Delegasyonu, hepimizin 72 saat içinde deport edilmeyi sağlayan evrakı imzalaması yönünde kesin bir karar alındığını duyurdu. Bu bireysel bir korku anı veya kişisel bir tercih değil, defalarca tebliğ edilen bir delegasyon talimatıydı. İtiraz edenler oldu ancak kararın stratejik amacı netti: Diplomatik ilişkimizin olmadığı bir ülkede, Türk aktivistlerin İsrail’in hukuksuz yargı sisteminde rehin kalmasını önlemek ve bir an önce Türkiye’ye dönerek hem tanıklık etmelerini hem de mücadeleyi dışarıdan sürdürmelerini sağlamaktı.
Peki imzalanan o evrak neydi? O belge bir özür ya da pişmanlık metni değil, sadece uluslararası göç hukukuna dair teknik bir prosedürdü. Size “İllegal yollarla getirildiğiniz İsrail’den deport edilmeyi kabul ediyor musunuz?” diye sorar. İmzalarsanız, 72 saatte mahkemesiz gönderilirsiniz. İmzalamazsanız, birkaç gün sonra mahkemeye çıkarılır ve hakim kararıyla yine gönderilirsiniz. Yani sonuç asla değişmez; sadece süre ve usul değişir. Ortada ne bir özür ne de bir geri adım vardır. Alınan kolektif bir karara ve stratejiye uyma durumu söz konusudur.
İlk kafilede gelenler delegasyon kararına uyarken, geride kalan arkadaşlarımız ise Avrupalı aktivistlerle ortak bir direniş hattı kurarak diplomatik bir krizi tetikleme tercihinde bulundu. Her ikisi de aynı amaca hizmet eden, meşru ve değerli taktiklerdir. Hatta ilk kafilede belgeyi imzalamayanlar olduğu gibi, kalanlar arasında imzalayanlar da vardı. Ancak İsrail’in niyeti başından beri belliydi. Sivil bir görevli kırık Türkçesiyle bana şunu söyledi: “Sizi burada kesinlikle istemiyoruz, bir an önce gideceksiniz.”
Günlerdir süren bu tartışma, Gazze gündemini ve filonun asıl amacını gölgede bırakarak tam da İsrail’in arzuladığı kirli zemini oluşturdu. Bizler geride kalan arkadaşlarımızın hukukunu korumak ve Gazze davasının selameti için sustuk. Ama “İsrail’den özür dilediler” diyerek haysiyet cellatlığına soyunanlar ve bu aşağılık söyleme ortak olanlar şunu iyi bilsinler ki:
Bizler o demir kapıların ardında bile Gazze’nin ve bu onurlu davanın adını haykırıyorduk. Koğuşların duvarlarına yazılar yazıyorduk. Zaman, kimin nerede durduğunu, kimin direndiğini ve kimin farkında olarak ya da olmayarak kimin değirmenine su taşıdığını elbet ortaya koyacaktır. Gazze, oturduğu yerden ahkam kesenleri bir elek gibi elemeye devam edecek."