Mason kelimesi Fransızca "duvar ustası" anlamındaki maçondan gelir. Masonlara ayrıca "farmason" veya "franmason" da denir ve kelimenin kökeni "serbest duvarcı" anlamındaki "franc maçon"dur. Osmanlı topraklarındaki ilk masonlar da farmason olarak adlandırılmıştır.
Masonluğun ilk devri sis perdesiyle kaplıdır. Temelleri Ortaçağ İngiltere'sindeki duvarcı ve katedral inşaatçısı meslek birliklerinin gelişmesine kadar uzanır. Bu birliklere Fransızca "loge", İngilizce ise "lodge" denilmekteydi. Zamanla katedral inşaatlarının azalması üzerine ameli (operatif) masonların oluşturduğu localar, üye sayılarını koruyabilmek için başka meslek gruplarından da aynı ilkeleri benimseyen "kabul edilmiş/fahri üyeler" almaya başladılar. Böylece masonlar ameli ve kabul edilmiş olmak üzere iki şekilde anılır oldular.
17. yüzyılda kabul edilmiş masonların sayısı, ameli masonlara nazaran daha fazla arttı. Kabul edilmiş masonların çoğunluğu oluşturduğu localar, kendilerine tarihi kökler kazandırmak amacıyla eski tarikatların ve şövalye topluluklarının ayinlerini benimsemeye başladılar. Kudüs'teki Süleyman Mabedi masonluk mesleğinin başlangıcı olarak benimsendi ve mabedin mimarı olduğu kabul edilen Hiram Usta da masonluğun piri sayıldı.
1717'de Londra'da dört büyük mason locası birleşti ve Londra Büyük Locası kuruldu. Bundan sonra masonluk, İngiliz kraliyet ailesinin ve Anglikan kilisesinin desteğini de alarak hızla gelişti. Bu destek sayesinde dünyanın pek çok bölgesine de yayılmaya başladı. Masonluğun günümüzde de geçerli olan temel kanunları 1723'te rahip James Anderson tarafından hazırlandı. Fransa'da giderek yayılmasıyla birlikte başka önemli bir siyasi destek daha elde edildi. Azmi Özcan'ın "mason" maddesinde bu konuda geniş bilgi vardır.
HİÇBİR BELGE YOK
Osmanlı topraklarında ilk mason locası 1738'de İzmir ve Halep'te açıldığı söylenir. İstanbul'da ise ilk mason locasının 1748'de açıldığı ve İbrahim Müteferrika ile Yirmisekiz Çelebizade Mehmed Said'in bu locaya üye oldukları iddia edilir. Bu iddianın hiçbir doğruluğu yoktur. Bugüne kadar buna dair tek bir belge gösterilememiştir. Humbaracı Ahmed Paşa ve İbrahim Müteferrika'nın İstanbul'daki ilk masonlar olduğuna dair 1747-1762 yılları arasında Osmanlı başkentinde İngiltere elçisi olarak görev yapan James Porter'ın bir mektubuna atıf yapılır.
Porter'ın 6 ve 26 Kasım 1748 tarihli masonlarla ilgili iki mektubu vardır fakat konu çok başkadır. Ahmet Büyükaksoy'un Yeditepe Yayınevi arasında çıkan "James Porter'ın İstanbul Büyükelçiliği" isimli eserinde mesele teferruatlı bir şekilde ele alınır. Birçok mason hurafesinde olduğu gibi İbrahim Müteferrika ve Humbaracı Ahmed Paşa'nın mason olduğuna dair kaynak gösterilen Porter'ın mektubundaki olayın esası şöyledir.
Porter'ın yazdıklarına göre İstanbul'daki ilk mason locası 10 Fransız ve 2 İngiliz tarafından 18 Ekim 1748'de imzalanan Aix-la-Chapelle Antlaşması'ndan kısa bir süre sonra kuruldu. Daha sonra masonlar locaya okuma yazma bilmeyen ve batıl inançlı Hıristiyanları doldurdular. İşler Venedik'ten gelen bir Fransız mason yüzünden bir müddet sonra karıştı. Fransız'ın İstanbul'a gelmesi ve faaliyetleri, şehirdeki Katolikleri ve Ermenileri rahatsız etti.
Katolikler ve Ermeniler, Türklere masonların büyücü ve sihirbaz olduklarını, hatta şeytanı bile çağırabileceklerini anlattılar. Fransız'ın İngiltere'den sürülmüş bir büyücü olduğunu iddia ettiler. Masonlar, kendisi de locaya üye olan Fransa Elçisi Desalleurs tarafından destekleniyorlardı ama toplandıkları ev, İngiltere Elçisi Porter'ın tercümanlarından birine aitti.
Söylentiler Saray'a kadar ulaştı ve Osmanlı yönetimi, bütün elçilerin Bâbıâli'ye çağrılmasını ve büyücü hakkında bilgi vermelerini talep etti. Söylentilerin merkezinde İngiltere elçisi olduğu için Porter da Bâbıâli'ye çağrılanlar arasındaydı ve elçiden yazılı bir cevap istendi. İngiltere Elçisi, kendisinden istenen yazılı cevabı hazırladı ve bu durumu kendisi için fırsata çevirdi. Fransızların, Rum ve Ermenileri Katolik yapmaya ve onları padişahtan koparmaya çalıştığını iddia etti. Masonlar arasında bir İngiliz büyücünün de olduğu iddialarını ise kesin bir dille yalanladı. Fransa Elçisi Desalleurs ise Venedik'ten gelen adamın dürüst ve iyi niyetli biri olduğunu savunsa da onu derhal göndereceğini bildirdi.
YANLIŞ BİLGİ HER YERE YAYILDI
Bu gelişme sayesinde İstanbul'daki mason locasının kuruluşu ve ilk faaliyetlerine dair James Porter iki ayrı mektup yazmak zorunda kaldı. Bu mektuplar İstanbul'daki mason locasına dair şimdiye kadar tespit edilmiş en eski belgelerdir. Mektuplarda yukarıda anlattığımız büyücü mason olayına dair bilgiler verir fakat ne İbrahim Müteferrika'nın ne de Humbaracı Ahmed Paşa'nın masonluğundan bahseder.
Daha sonra özellikle mason kaynakları Porter'ın mektuplarına atıf yaparak İbrahim Müteferrika ve Ahmed Paşa'nın mason olduğunu iddia ettiler. Bazı ilmi çalışmalarda da bu iddialar tekrar edilir oldu. İnternet sayesinde tamamen yanlış bu bilgi her tarafta yayıldı. Porter'ın raporunu kaleme aldığı tarihte ne İbrahim Müteferrika ne de Humbaracı Ahmed Paşa hayattaydı. Her ikisi de 1747 yılında vefat etmişti.
İlk masonlardan olduğu iddia edilen Yirmisekiz Çelebizade Mehmed Said Paşa ise 1761 yılında vefat etti. Said Paşa ile ilgili senelerdir araştırma yapıyorum ve masonluğuna dair ne yerli ne de yabancı ciddi kaynaklarda bir bilgi görmedim. Mehmed Said Paşa'nın masonluğu da Müteferrika ve Humbaracı Ahmed gibi somut bir bilgiye dayanmaz. Masonlar, kendilerini büyük göstermek için tarihimizdeki birçok önemli devlet adamının mason olduğunu iddia etmişlerdir. Nitekim hiç alakası olmayan Gazi Osman Paşa'yı bile mason yapmışlardır. Hatta bu da yetmemiş, bir ara "İzzeddin" isimli hayali bir mason şeyhülislam bile uydurmuşlardı.
1748 yılında yaşanan hadise daha sonra "farmasonluğun" bir şekilde büyü ile irtibatlı görülmesinin yolunu açtı. Hatta 1808 yılında vekayinüvis, yani resmi tarihçi tayin edilen Mütercim Âsım Efendi, "Tarih"inde farmasonları sapkın, itikatsız, zındık ve mezhepsiz olarak tarif eder. Bunların sihir, simya, hokkabazlık sanatlarında mahir olduklarını kaydeder. 1738 yılında İzmir'deki ilk mason locasını kuran Drummond da seyahatnamesinde şehirdeki kadınların kendisinin ölüleri dirilttiğine ve bir büyücü olduğuna inandıklarını yazar.
MÜSLÜMANLAR ARASINDA ARTTI
Osmanlı kaynaklarında masonlara dair bilgiler 18. yüzyılın sonlarında görülmeye başlanır. Kaynaklarda "farmason" olarak kaydedilmişlerdir. Farmasonlardan bahseden ilk Osmanlı kaynağı Ahmed Resmî'nin 1781'de yazmayı tamamladığı "Hulâsatü'lİ'tibâr" adlı eseridir. Ahmed Resmî, Rusya'da devlet adamları ve ileri gelenleri arasında farmasonluğun yayıldığını, bunların kimsenin dinine müdahale etmediklerini, yalanlarla kimseye zarar vermediklerini nakleder.
1794'te vekayinüvis tayin edilen Halil Nuri de "farmasonlar" hakkında bilgi verir. Böylece 18. yüzyılın sonlarında masonluk hakkında kaynaklarda bilgiler artar. Bu dönemde Müslümanlar arasında da masonluk yayılmaya başladı. Kaynaklarda ilk defa masonluğa geçen Osmanlı devlet adamları olarak 1774-1776 yılları arasında yaklaşık iki sene reisülküttaplık yapan Raif İsmail Bey ve Nişancı es-Seyyid Osman Efendi'nin isimleri geçer. 1782-1785 yılları arasında sadrazamlık yapan Halil Hamid Paşa da masondur. 1785'te idam edilen Halil Hamid Paşa'yı aşağılamak için şu dörtlük kaleme alınmıştı:
Kâtib-i İstavraki Farmason-ı bed-neseb
Sadrı telvîs etdiğiçün mûcib oldu zillete
Hâ'in-i dîn ü şerî'at olduğun îmâ edüp
Geldi Paskalya gününde başı bâb-ı devlete
BAĞLANTILARI SAYESİNDE BAZI GÖREVLERE GELDİLER
Masonluğa dair Osmanlı Arşivi'nde şimdiye kadar tespit edilebilmiş en eski kayıt 1786 yılından itibaren değişik kayıtları ihtiva eden bir defter parçasında Halil Hamid Paşa'nın masonluğundan bahseden şiirdir. Masonlardan bahseden belge 18 Aralık 1798 tarihlidir. Bu belge ve kayıt, Sinan Çuluk tarafından bulundu ve yayınlandı.
Belge aslında Erzurum Gümrükçüsü Mehmed Esad Ağa'nın Halil Ağa adlı birine gönderdiği bir mektuptur. Üçüncü Selim döneminin bürokrat ailelerinden birine mensup olan Esad Ağa, mektubunda "Bizim olacak senemiz değildir. Şimdi Külahoğlu ayarda adamların ve Hüdâverdioğlu gibi zâtların seneleridir. İnşallah vezir olur yine farmasonların canlarına limon sıkarım" der.
Bazı devlet adamlarının para gücüyle hak etmedikleri makamlara geldiklerini, "Ermeni'den dönmelere" vezirliği çok görmediklerini ama kendisine çok gördüklerini belirtir. Mektuptan anlaşıldığına göre 1798 yılı itibarıyla Osmanlı İmparatorluğu'nda bazı devlet adamları "farmason" bağlantıları sayesinde bazı görevlere gelebiliyordu.
Sabah, 11 Ağustos 2024.