Cahit Sıtkı Tarancı, 4 Ekim 1910'da Diyarbakır'da, ticaret ve ziraatle uğraşan köklü Pirinççizadeler ailesinin bir ferdi olarak dünyaya geldi. Ailesi, Cumhuriyet'in ilk yıllarında çıkan Soyadı Kanunu ile "Pirinççioğlu" soyadını alırken, Cahit Sıtkı'nın babası Bekir Sıtkı Bey bu soyadı yerine farklı bir tercih yaptı. O dönemde pirinç ekiminden kaynaklanan büyük zararlara kızan Bekir Sıtkı Bey, "çiftçi" anlamına gelen "Tarancı" soyadını benimsedi. Böylece, Cahit Sıtkı'nın soyadı, sadece bir aile geçmişini değil, aynı zamanda ziraatle uğraşan bir kültürün de simgesi haline geldi.
Şiirle dolu bir hayat
Cahit Sıtkı Tarancı'nın edebiyat yolculuğu, lise yıllarında Galatasaray Lisesi'nde başladı. Burada yazdığı ilk şiirler, "Akademi" ve dönemin ünlü edebiyat dergisi "Servet-i Fünun"da yayımlandı. Tarancı, bu yıllarda Fransız edebiyatının büyük isimlerinden Stephane Mallarme, Charles Baudelaire ve Arthur Rimbaud gibi şairlerin eserlerini okuyarak, kendi şiir anlayışını geliştirdi. Garip akımından etkilenerek serbest şiir denemeleri yaptı ve edebiyat çevrelerinde dikkat çekmeye başladı.
1928 yılında Ziya Osman Saba ile tanışması, Cahit Sıtkı'nın edebi hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. İkili arasında başlayan dostluk, Türk edebiyatına etki eden yazışmalarla derinleşti. Mülkiye Mektebi'nde başladığı eğitimini tamamlayamayan Tarancı, Sümerbank'ta memur olarak çalışmaya başladı. Ancak Paris'e gitme fırsatı bulduğunda, orada üniversite eğitimine devam etti ve Paris Radyosu'nda Türkçe yayınlar spikerliği yaptı.
Edebi başarı ve hayatının son yılları
Cahit Sıtkı Tarancı, 1946 yılında kaleme aldığı "Otuz Beş Yaş" adlı şiiriyle Cumhuriyet Halk Partisi'nin düzenlediği yarışmada birinci oldu ve bu eserle Türkiye çapında tanındı. Bu şiir, Tarancı'nın edebi kariyerinde bir dönüm noktası oldu ve onu Türk şiirinin klasikleri arasına yerleştirdi.
1951'de Cavidan Tınaz ile evlenen Tarancı, bu dönemde yazdığı şiirlerini "Düşten Güzel" adlı kitabında topladı. Ancak 1953 yılında geçirdiği felç sonucu yaşamının son yıllarını yatağa bağlı ve yarı bilinçli olarak geçirmek zorunda kaldı. Tedavi için 1956'da Avrupa'ya götürülen Tarancı, Viyana'da zatülcenp hastalığına yakalanarak 13 Ekim 1956'da, henüz 46 yaşındayken hayata veda etti. Cenazesi Ankara'da Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi.