Avrupa'da yükselişte olan "Sağ"ı Cemil Meriç nasıl anlatmıştı?

0
Avrupa'da yükselişte olan
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın zaferi görüldü. Avrupa dengesi içerinse sağ ve solu Cemil Meriç bu ülke eserinde nasıl anlatmıştı?

Avrupa'da sağ partilerin Avrupa parlementosu seçimlerindeki yükselişi vesilesiyle Cemil Meriç'in Sağ ile Sol yazısını alakanıza sunuyoruz.

 

Sağ ile Sol | Cemil Meriç

Mefhumların kâh gülünç kâh korkunç maskelerle raksa çıktığı bir karnaval balosu, fikir hayatımız.

Tanımıyoruz onları, nereden geliyorlar bilen yok. Fir’avunlara benziyorlar, kalabalığa çehrelerini göstermeyen Fir’avunlara. Ve aydınlarımız, o meçhul heyûlâlar için ehramlara taş taşıyan birer köle.

Kavga, insanla kader arasında değil artık, insanla kelime arasında. Rüyaları o bayraklaştırıyor. Yığınlar onun için yaşıyor, onun için dövüşüyor, onun için ölüyorlar. Mukaddeslerin rengine bürünen bir bukalemun kelime, semâvî kitapların şeytanı. Ve en tehlikelileri, toprağımızda doğmayanlar.

Sol’la sağ, bu karanlık kafilenin öncülerinden ikisi.

Sol, Latincede meş’um, eski Almanca’da, eğri demek… Cehenneme inen merdiven hep sola bükülür. Sağ, kibar ve imtiyazlı; Rabbin sevgili kulları sağında oturacaklar, diyor Tevrat.

Sol’la sağın yeni bir hüviyetle politikaya sıçrayışı, Fransız İhtilali’yle yaşıt.

Napolyon orduları ihtilalin ideolojisini dünyanın dört bucağına taşır; ideolojisini, yani kelimelerini.

Avrupa, Fransa’nın mirasını muhabbetle benimser… Aynı manevi iklim, aynı içtimaî yapı. Önce burjuvazinin bayrağıdır sol, sonra dördüncü sınıfın… Hürriyettir, terakkidir, müsavattır. Sağa türbedarlık düşer; türbedarlık, yani ezeli değerlerin bekçiliği.

Hangi ezeli değerlerin? İhtilal, istibdadın tasfiyesiydi; müjdeydi, ümitti, gelecekti. Sağ, daima çekingen, daima korkak, daima sevimsizdir. Çekingendir, çünkü maziyi temsil eder; maziyi, yani keyfiliği, kanunsuzluğu. Korkaktır, zira kanlı imtiyazların ve karanlık istismarların mirasçısıdır. Sevimsizdir, hangi mezarlığı ürpermeden seyredebiliriz? Avrupa’nın son iki yüzyıllık tarihi, sol’un zaferleri, sağ’ın hezimetleri tarihidir.

 

Bize gelince… Hudutlarımızdan salgın bir hastalık gibi girer sol, arazı, meçhul bir hastalık. Solcu, ithamların en korkuncu olur… Büyüden meş’um, bedduadan netameli bir kelime. Sağ, daha nazlı, daha utangaç bir misafir. Ne zaman gelmiş, bilen yok! Türk adaleti, kimse tarafından benimsenmeyen bu silik ve şahsiyetsiz kelimeyi pek ciddiye almaz. Ve çeyrek asır nebatî bir hayat yaşar sağ.

Sol, demokrasilerin zaferinden sonra yeni bir bekâret kazanır Avrupa’da, günahlarından arınır. Bizde de kasideler döşenilir, nazenine. Avrupa, bütün cinayetlerini sağ’a yükler. Sağ, yakın tarihin “günahkâr tekesi”dir: kilisedir, cehalettir, faşizmdir. Batının en gerici partileri bu menfur vasıftan kurtulmağa çalışırken, bizde mukaddesatçıların bayrağı olur. Sağ: Türk’ün âlicenaplığı… Filhakika bu kirli ve karanlık kelimenin dünyada bizden başka şefaatçisi, bizden başka elinden tutanı kalmamıştır.

Sol-sağ… Çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit. Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı. Solun halk vicdanında yarattığı tedailer: casusluk, darağaçları, Moskova: sağın, müphem, sevimsiz, sinsi bir iki hayal. Hıristiyan Avrupa’nın bu habis kelimelerinden bize ne? Bu maskeli haydutları hafızalarımızdan kovmak ve kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu.

Kaynak: Cemil MERİÇ, Bu Ülke, İletişim Yayınları, İstanbul, 2005

 


 

Yorum Yazın